Turistik geziler için önümüzdeki yıllarda adını daha çok duyacağınıza emin olabilirsiniz Tiflis’in... İki sene evvel ziyaret edenler bile, kentin hızla yenilenen yüzünü şaşkınlıkla karşılıyor. Eskiye büyük sadakatle yapılan hummalı bir yenileme çalışması altında, bu açık hava müzesi görünümündeki şehir... Ana bölgelerdeki restorasyon tamamlanmış, kentin eski evleri, kimliğini kaybetmeden yeniden hayata karışmaya başlamış. Kura ırmağının iki yanında kurulu, henüz nüfusu 1.5 milyonu bulmamış olan ve 4’üncü yüzyıldan bu yana varlığını koruyan kent, Gürcistan’ın başkenti. Kimler gelmiş, kimler geçmiş Tiflis’ten... İran, Bizans, Arap, Selçuklu, Moğol ve Osmanlı başta olmak üzere, pek çok kültürün egemenliği altında gelişmiş, değişmiş... Kente en büyük izi Sovyetler bırakmış kuşkusuz. O görkemli binalar, saraylar ve tiyatrolar... Yakın tarihe kadar çok kanlı savaşlardan geçip, ikinci cumhuriyetle bugünkü Avrupa Birliği eşiğindeki, bağımsız çehresine bürünmüş.
Eski Kent tarafında gezerken Galata, Cumalıkızık ve Balat hissi yaşıyor insan. Hemen yanı başındaki Özgürlük Meydanı ve geniş Rustaveli Caddesi’ne çıkınca, Paris’teki ünlü Şanzelize’de sanıyorsunuz kendinizi. Tiflis’in parkları ise ülke dışına her çıktığımda olduğu gibi yine kıskançlık damarımı kabarttı. Şehrin ortasına dökülen, doğanın cömertliğini saymıyorum bile... Gizli bir hazine gibi Tiflis... Çevresi ise bambaşka güzelliklerle bezeli. Bahar aylarında, doğanın kalbindeki bu eski yerleşimleri keşfetmenin niyetinde hayaller kuruyorum şimdi.
Neden Tiflis?- Tarih, doğa ve yemek.
- Vize yok. 10 yılı aşmamış nüfus cüzdanıyla giriliyor ama varsa yanınıza pasaport alın yine de.
- Euro-dolar yok, Gürcü Lirası var.
O bile bizim paramızın iki katı değerinde ama her kuruşu 5 ya da 7 ile çarpmaktan iyidir.
- Çok ekonomik. Konaklama ve yemek gerçekten ülkemize oranla daha hesaplı. Mesela bir Kars seyahatinden kat kat uyguna çıkıyor maliyet. Kalabalık arkadaş grupları için tam merkezde ve çok şık döşenmiş 3 oda 1 salon, 6-8 kişi paylaşılabilecek lüks dairelerin geceliği 100 TL... Yine bizim kaldığımız tam merkezdeki otelde iki kişi, oda-kahvaltı gecelik 100 TL idi. İsteyene çok daha ucuz seçenekler de var. Sadece taksilere pazarlık etmeden binmeyin.
- Hamur işi ve et üzerine kurulu, otlarla lezzetlendirilen yemekleri bizim damak tadımızla bire bir. En lüks semtinde çeşit çeşit, yiyemeyeceğin kadar yemek söylesen kişi başı 50 TL hesap geliyor. Hem ucuz hem porsiyonlar dev. Çikmeruli (orada tavuklar hep doğal rahat olun-kremalı sarmısaklı, uyarayım
1 porsiyonu 1 tavuktan geliyor), haçapuri (pide, hem de üzeri yumurtalısı efsane. Hamurundan sufle gibi peynir akıyor), hinkal (kocaman bir mantı), ostri (acılı sote et), lobye (barbunya fasulyesinin küçüğünden, güveçte kuru fasulye), lobiani (kapalı pide, içi fasulyeli gibi çok çeşidi var) ve çakapuli (mevsimlik otlarla hazırlanmış, çorbaya yakın, sulu et yemeği ki bu favorim) tadılması gerekenler arasında.
Size harika restoran önerisi; Sakhli 11 (Organik lokanta, en rafine Gürcü yemekleri), Purpur (mekan hele bir harika), Galaxtion ve Pasanauri (halkın günlük yediği).
Birkaç not...
- Gürcü şarapları dünyada çok ünlü. Bağlar bölgesinin doğası da özellikle bağbozumu zamanı olan sonbaharda, tarifsiz bir güzelliğe bürünüyor. Tiflis’in en güzel dönemi ekim ayıymış.
- Tiflis’de yılbaşında görkemli süslemelerle ışıl ışıl. Biz yarıyıl tatilinde gittiğimiz halde, Ortodokslar yılbaşını ocakta kutladıkları için Rustavelli Caddesi’ni muhteşem süslenmiş Noel ışıkları altında bulmak çok keyifliydi. Anlayacağınız Tiflis, her mevsim başka güzel.
- Sanat... Opera binası karşısında kalakaldım. 1 milyon 300 bin nüfuslu Tiflis’te, Paris’teki gibi turistik olarak içi gezdirilen görkemli bir opera binası olsun da, dünya metropollerinden İstanbul’da çeyreği bile olmasın! Üstelik, turistik dönem değil diye önden almadığım için bilet bulamadım! Kukla tiyatrosundan opera baleye, tüm etkinlikler dolu. Halk sanata inanılmaz düşkün. Ben de oyunumu sergilemek için GÜRTİAD Kadın Kolları’ndan bir davet aldım, kısmetse bahar ayında oradayım.
- Eğitim... Anlatmayayım, siniriniz bozulmasın. Biz hep zavallı bir yer olarak görüyoruz Gürcistan’ı ya, müthiş bir atılım içindeler ve çoktan birçok konuda ileri geçmişler, söyleyeyim. Okullarda en az üç dil veriliyor. Ayrıca çok iyi, Alman, Fransız, Amerikan kolejleri var ve bize göre, çok ucuzlar. Hatta Türkiye’de LGS’yle uğraşmamak için, bir sene oradaki Fransız okullarına gidip, Türkiye’deki bazı yabancı okullara yatay geçişle gelen Türk de çok var.
GÖRMEDEN DÖNME- Old City, tarihi bir bölge. Adım adım sokaklarını gezmeli, Sion Katedrali, eğri saat kulesi, teleferikle çıkılan Gürcistan’ın Anası heykeli, sülfür hamamları ve şehrin ortasındaki doğal yaşam parkı... Nehrin karşısında Narikala atlanmamalı.
- Özgürlük Meydanı ve Rustavelli Caddesi... Paris-Şanzelize gibi... Gezerken binaları tek tek seyredin.
- Dry Bridge-Kuru Köprü’nün etrafında kurulan eskici pazarı... Sadece köprü kenarına değil, parkın içine ve ressamlar bölgesine gidin.
- Yeni restore edildiği için bilinmeyen bir nokta size, bizim Türkler’in en çok yerleştiği bölgenin devamında Davit Aghmashenebeli Caddesi’nin trafiğe kapalı bölümü; yan yana restore edilmiş evler ve kafeler...
- Sameba Katedrali, yeni yapılmış ama kentin simgesi olmuş bile...
- Tiflis’e 10 dakika uzaklıkta, Gürcistan’ın ilk başkenti Mzcheta... 3’üncü yüzyıldan kalma evler, sokaklar ve harika Svetitshoveli Katedrali... Gitmişken nehir kenarındaki Ada Kafe’ye gidip, harika bir Türk kahvaltısı yapıp, benden de selam söyleyin.