Deneyler, laboratuvar ortamından çıktı artık. Sosyal medya deneyleri her yanımızı sardı. İnsanların algısını yönetmek demek, ülkelerin politikasını, ekonomisini yönetmek demek. Algı yönetimiyle iktidar kurulabilir, kahramanlar yaratılabilir, suçsuzlar hedef göstererek linç edilebilir ve hatta savaş çıkarılabilir. Algı her şeydir. Toplumları istediği gibi yönlendirmeyi başaranlar, gerçeklerin yerine istedikleri ‘sözde doğruları’ yerleştirip, kitleleri yönetebilirler. Bu tarih boyunca böyle olmuştur ama hiçbir dönemde günümüzdeki kadar çabuk ve değişken bir algı yönetimi ortamı da görülmemiştir. Eskiden güçlü bir algı yaratmak yılları alırdı ya da olumsuz algıyı düzeltmek için uzun yıllar gerekirdi. Sosyal medyayla birlikte artık dünyayı algı savaşları yönetecek. Bunu doğrulayan onlarca test yapılıyor her gün dijital mecralar üzerinden...
Hayali bir gerçek yaratmak ve çok kısa zamanda bunun kabul gördüğüne şahit olmak mümkün. Bu da demek oluyor ki, sürü psikolojisiyle hareket etmemek, biat etmemek, akılla mantığı her an aktif tutmak ve söyleyebilme cesaretinden önce kralın çıplak olduğunu görebilmek çok önemli günümüzde. Sosyal medya deneyleri de bu noktada devreye giriyor ve ne denli büyük bir gücün kontrolsüz bir şekilde hayatımızı yönlendirdiğini gözler önüne seriyor.
Şimdilik eğlenceli konularda yapılan bu deneyler, insanların sosyal medyayla nasıl yönlendirilebildiğini, bir süre sonra yeşil elmanın, kırmızı çilek olduğuna inanan kitleler yaratılabileceğini bize gösteriyor. İnsanların beynine istenilen fikirlerin, gerçek olarak yerleştirilmesi, yanlışla-doğrunun kolaylıkla yer değiştirebilmesi, ilerde savaşların sosyal medya üzerinden çıkacağının da bir habercisi belki... İşte bakın, basit ve zararsız bir sosyal medya deneyi ve sahte algının galibiyeti...
- Türkiye’de de ağı bulunan Vice News isimli bir haber portalı var. YouTube kanalı olarak yayın yaptıkları gibi sosyal medyanın her alanında paylaşım yapıyorlar. Vice News kadrosundan Oobah Butler, müthiş bir sosyal medya deneyine imza attı.
- Bildiğiniz gibi, yeme-içme alanında en çok kullanılan ve güvenilir bulunan uygulama Trip-Advisor. İnsanların algısının sosyal medya aracılığıyla istenildiği gibi yönlendirilebileceğini kanıtlamayı kafaya koyan Butler, deneyi için önce TripAdvisor’da bir restoran hesabı açıyor. Tabii böyle bir mekan gerçekte yok.
- Butler, bu uydurma restoran için bir internet sitesi hazırlıyor. Sosyal medya hesapları açıyor. Restoranına bir de isim koyuyor, ‘The Shed’ (Kulübe)
- Elbette bu hayali restoranın tanıtımını yapmak için, açtığı sosyal medya hesaplarına içerik oluşturuyor ve paylaşıyor.
- İşin ironik tarafı, Butler bu deneyi daha da ileri götürüp, yemek fotoğraflarını, tuvalet tableti gibi abuk subuk malzemeleri boyayla filan süsleyip, bir dal maydanozla çekerek paylaşıyor.
- Restoranın sitesine rezervasyonsuz girilmeyeceği notu düşülüyor ve 6-7 hafta doluluk bilgisi ekleniyor.
- TripAdvisor’a da olmayan restoranla ilgili yorum girişi yapılıyor. Butler, birkaç arkadaşından da olumlu yorum yazmasını istiyor. Ayrıca sosyal medyadan da düzenli paylaşım yapmaya devam ediyor. Olumlu yorumlar artıkça, olmayan mekanın puanları da hızla artıyor. The Shed sonunda Londra’nın en favori restoranı haline gelerek bir numaraya yükseliyor.
- Deney elbette bununla noktalanmıyor, hatta asıl bundan
sonra başlıyor.
- Butler, başka ülkelerden bile haftalardır rezervasyon sırası bekleyen müşterileri arıyor ve gün veriyor.
- Büyük gün geldiğinde, eski püskü bir kulübenin arka bahçesine, uyduruk tahta masalar getirip yanlarına ateş yakıyor, bahçeye birkaç da tavuk getirerek salaş ve güya doğal bir ambiyans yaratıyor. Marketten, mikrodalgada ısıtılıp verilecek hazır yemeklerden alıyor. Müşteriler geldiğinde, konsept olduğunu söyleyerek gözlerini bağlayarak kulübenin arka bahçesine götürüyor
ve o market yemeklerini, bir arkadaşının yardımıyla DJ müziği eşliğinde servis ediyor.
- Sonuç mu? Müşterilerden ayrılarak bu özel yemek deneyimini yorumlamalarını istiyor. Ve işte bakın müşterilerin ortak yorumu ne oluyor: “Londra’nın en iyi restoranında bu deneyimi yaşamak harikaydı.”
Sözün özü, bırakın “Kral çıplak” diyebilmeyi, kralın çıplak olduğunu bile göremiyoruz. Algı yönetimi yapanlar aklımızı öyle bir karıştırıyor ki, çıplak kralın üzerinde rengarenk elbiseler görüp, üstelik buna yürekten inanıp, yemin edecek hale geliyoruz. Herkesin düşünerek, saf haliyle dünyayı algılabilmesi, muhakeme etmesi ve karar vermesi için yeniden bir akıl süzgeçi oluşturması gerek. Bilmem anlatabildim mi!
Not: YouTube üzerinden müşterilerin sahte restorana bayılıp övgüler yağdırdığı bu videoyu ve olmadığı halde Londra’da bir numara haline gelen restoran ‘The Shed’in, hikayesini izleyebilirsiniz.