Benim Konya ile ne kadar içli dışlı olduğumu bilen bilir... Mevlana dostluğuyla başlayan bu yakınlık, yıllar içinde bir sahiplenmeye dönüştü. Ben Konya’yı, Konya da beni sahiplendi. Öyle ki yakında fahri hemşerileri olursam, şaşırmam. “Dost acı söyler” demişler, ben de her ziyaretimden sonra özellikle de Mevlana Türbesi ve Şeb-i Arus etkinlikleri hakkında gördüğüm eksiklikleri dile getirmeyi borç biliyorum. Ve daha sonra da gelişmeleri takip etmeyi ihmal etmiyorum.
Aralıkta yine 10 yılı aşkın süredir aksatmadan yaptığım gibi Şeb-i Arus etkinlikleri için Konya’daydım. Ve o tarihte ziyarette olan tüm gönül dostları gibi, ben de büyük hayal kırıklığına uğradım. Başta Mevlana Hazretleri’nin sandukasının bulunduğu bölüm olmak üzere, nerdeyse tüm Konya restorasyondaydı ve ziyaret alanlarının en can alıcı bölümleri hep kapalıydı. Türkiye’nin, hatta dünyanın dört bir yanından gelen insanlar hüsrana uğramıştı. Elbette sitem etmekten geri kalamazdım. Şeb-i Arus dönemi, sürpriz olarak gelmiyordu kuşkusuz, tarihler belliydi. O zamana kadar çalışmaların bitirilmesi, en azından en can alıcı ziyaret noktası olan Mevlana, oğlu ve babasının sandukalarının bulunduğu bölüm tamamlanmalı ve halka açılmalıydı.
Sitemimin ardından müze müdürü Naci Bey, bana bu gecikmenin ardındaki sebebi anlattı ve çalışmalar sırasında, yüzeyin altında çok daha eski tarihe adreslenen muhteşem işlemelerle karşılaştıklarını, bu sürpriz sonrası restorasyon planının şekil değiştirdiğini, duvarların sıyrılarak II. Bayezid Dönemi’nden kalma kalem işlerinin ortaya çıkarılması için sürecin
uzadığını açıkladı.
İşte o günden bu yana geçen dört ay boyunca heyecanla, restorasyonun tamamlanmasını bekledim. Nihayet bu hafta Konya’daydım ve koşarak türbeyi ziyarete gittiğimde ortaya çıkan muhteşem sonucu gördüm ve çok mutlu oldum. Size de tavsiye ederim, Konya’yı ve Mevlana’yı ziyaret için Şeb-i Arus dönemini beklemeyin. Bahar aylarında bir başka güzel Konya ve çevresi. Restorasyon sonrası ortaya çıkarılan olağanüstü kalem işlerini görmek de bahaneniz olsun.
Bu arada Uzak Doğu başta olmak üzere, yurt dışından inanılmaz bir turist akını var Konya’ya... Kalabalıktan türbenin içinde adım adım hareket edilebiliyor. Bu da beni ayrıca mutlu etti.
Çalışmalar sürüyorKonya İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdüssettar Bey de bu seyahatimde bana Mevlana Türbesi ve çevresiyle ilgili yaptıkları çalışmalara dair güzel haberler verdi. İç-dış ışıklandırma sistemi değişiyormuş. İki ayrı kapı tarafına Konya’nın sembolü sebiller yaptırılıyormuş. Maalesef yıllar önce büyük bir hata olarak gördüğüm beton meydan yapma hevesiyle çevredeki ağaçlar kesilmişti. Abdüssettar Bey yönetimiyle ağaçlandırmalar yeniden başlamış. En önemli haberse, Selçuklu Dönemi’nin ünlü gül bahçesi olan Mevlana Türbesi bahçesi, yeniden kimliğine kavuşacak ve güllerle donanacakmış. Yapılacak gül tarhlarına da dünyanın her yerindeki mevlevihanelerin adı verilecekmiş. En önemlisi de, bahçeleri çevreleyen duvarların tadilatı çok yakın zamanda bitiyormuş. Bu arada Şems-i Tebrizi Türbesi’nin ve daha pek çok yerin yenilenme çalışmaları da hâlâ sürüyor, en kısa zamanda artık şehrin geneline yayılan bu tadilat halinin büyük oranda tamamlanmasını umut ediyorum. Sözün özü, önümüzdeki yıl çok daha güzel, ruhuna ve ismine yaraşır bir görünüme kavuşacak demektir Konya’nın sembolü, sufi merkezi, erenlerin gönül hanesi...
Not: Bu vakitler ya da Ramazan Bayramı için Konya’ya gitmek isterseniz, şehir ziyaretinden sonra muhakkak yakın çevresini de gezin. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki tarihi 9 bin 500 yıl öncesine uzanan Çatalhöyük, kirazıyla meşhur Akşehir, ülkemizin en büyük tatlı su gölünün kıyısına kurulmuş, en muhteşem gün batımlarından birine, Hititlerden kalma muhteşem bir höyük ve havuz olan Eflatunpınar ve Türkiye’nin en muhteşem 10 camisinden biri olan Eşrefoğlu Camii’ne ev sahipliği yapan Beyşehir, hemen Konya’ya 15 dakika mesafede bulunan Rum köyü Sille muhakkak ziyaret edilmesi gereken yerlerden bazıları...