“Ben size demiştim!” Evet, biliyorum sürekli haklı çıkan annelerimizi hatırlattığından, bunu söylemek de duymak da sinir bozucu... Yapacak bir şey yok, acı gerçekler kapıda. Yazılarımı okuyanlar bilir, sürekli değişen sağlıklı beslenme meselesini yakından takip ediyor ve paylaşıyorum. Kimse kızmasın ama artık moda gibi sürekli renk değiştiren beslenme uzmanlarına, bu konuda iki yılda bir kendi fikrini çürüten doktorlara, pek itimadım kalmadı. Teknoloji geliştikçe, yeni veriler ışığında beslenme sisteminin de değiştiğine dair bir sürü savunma gelir elbette uzmanlardan ama bu kadar çok yanılıp, yanıltan bir alana da bizim mesafeli yaklaşma isteğimizi doğal karşılamak lazım.
100 yılda değil, son 10 yılda defalarca bir gün “Ak” dediğine öbür gün “Kara” diyen bir alanın, bilimden doğru faydalandığına bile emin değilim doğrusu. Hele son zamanlarda, beslenmeyle ilgili uzmanlaşma yolunu seçenler, mürid-mürşit ilişkisi gibi gruplaşarak, bir yönteme kayıtsız şartsız inanarak, hastalara da kabul ettirme yolunu seçmeye başladılar. Disiplinlerarası hareket edip, kişiye göre metodlar önermek yerine, inandıkları ve biat ettikleri o tek yöntemi dayatma modası var şu ara çoğunlukla. Tamam, bazı besinlerin vücuda zararları tespit edildi, peki ama yoksunluğunun uzun vadede ne gibi sonuçlar doğuracağını hesap eden var mı? Deneme-yanılma metoduna devamla, şu an zinhar hayatımızdan çıkardığımız pek çok besinin yokluğundan kaynaklı ne gibi işler açılacak başımıza, önümüzdeki
10 yıl içinde çıkacak ortaya... Ve o zaman da “Pardon” denilecek; bugün “Tü kaka” ilan edilen acaba neler neler beslenme rutininde baş tacı edilecek?
‘Ben size demiştim’
Gelelim “Ben size demiştim” mevzusuna... O yasak, şu zararlı, bu zehirli vs. diyerek yemek kültürünün ortadan kalkacağını ve bizim de köpeklerin kuru mamaları misali sözde her tür ‘sağlıklı’ gıdayı içeren sıvı ya da hazır granül benzeri ürünlerle besleneceğimiz, distopik bir gelecek kabusumdan söz etmiştim daha önce. Yepyeni bir ekonomik pazar için bizim üç kuruşluk yemek zevkimiz feda edilmiş, çok mu! İnsanların bu gittikçe hızlanan yaşam temposu içinde yemek yapmaya vakit ayırması da güçleşiyor. Tabii bir de hızla artan nüfus ve tükenen doğal kaynaklardan ötürü gelecekteki açlık-susuzluk sorunu, gerçeği de inkar edilemez.
İşte tüm bu verilerin sonucu, kabusumdu, gerçek oldu! Bu ayki New-Tech dergisinin hazırladığı dosyadan, gelecekte nasıl bir beslenme düzenine geçeceğimize dair bazı detaylar paylaşacağım sizinle:
2050’de dünya nüfusunun 9 milyarı aşması bekleniyor. Doğal kaynaklar hızla tükeniyor. Gelecek 30-35 yıl içinde hayatta kalmayı mümkün kılacak gıdalar için şimdiden hazırlık yapmak gerekiyor.
Daha vejetaryen bir dünya, yosunlar... Aman şu anda sakın toplayıp da yosun yemeğe kalkmayın çünkü işlenmediği taktirde çok zararlı... Üstelik bu haliyle yenilebilir olsa birileri nasıl para kazanacak öyle değil mi?
Yosunlar işlenip, pazara sunulduğunda, omega 3, amino asit ve vitaminler açısından zengin bir içeriğe sahip olacakmış. İç organlarımızı temizleyen sağlıklı bir alternatif olarak sunulacakmış.
Miso... Japon filmlerinden bir de Murakami romanlarından bildiğim ama tadını hiç merak etmediğim, soya fasulyesi, arpa, pirinç ve mayadan yapılan bu yiyecek radyasyon karşıtı olmasıyla biliniyor. Hoş şu an beslenme uzmanları bize bu üç gıdayı da yasakladı ama herhalde GDO’suz, glutensiz formülleri, laboratuvar ortamlarında hazırlanıp, öyle sunulacak.
Mantarlar... Eh cep telefonları, baz istasyonları, fabrikalar vs. derken her yanımız radyasyon. Mantarın da epey temizleme özelliği var. Topraktaki dizel-petrol ve kimyasal atıkları temizleme gücü düşünüldüğünde, geleceğin önemli bir besini olması akla yakın geliyor. (Bu arada radyasyon demişken, yakın bir arkadaşımın beyin uruyla karşılaşması sonucu, pek çok doktordan aynı uyarıyı işittik; cep telefonlarınızı mümkün mertebe başınızdan uzak tutun, kulaklık kullanın, geceleri kapayın ve
yere koyun.)
Soylent... Hah işte tam da benim korktuğumun başa gelmiş hali... Bu bir alternatif gıda... Yemeğin yerini alması planlanan bir içecek. Genetiği değiştirilmiş gıdalardan kaçarken, bizi bekleyen ‘dolu’ olabilir kendisi.
n Tükenen su kaynakları yerine, ter makinesi... Çok detay verip midenizi bulandırmayayım ama evinize buzdolabı gibi koyacağınız ve evdeki terli atletleri sıkıp arıtacak ve tekrar kullanıma sokacak bu makine, prototip aşamasında... Tabii bir de bunun idrar arıtan versiyonu söz konusu ki oralara hiç girmeyeyim. Hepinize afiyetli günler dilerim.