Fenerbahçe, üst üste beşinci kez Avrupa Şampiyonluğu için Final- Four’da... Bulutların üzerinde gibi... Rüya gibi... Teşekkürler Fenerbahçe... Tüm takım oyuncuları ve yaşayan efsanemiz koç Obradovic, yine tarih yazıyor. İnanıyorum ki bir kez daha o kupa ülkemizin olacak. Fenerbahçe, CSKA Moskova’dan sonra, Final-Four’a üst üste en çok çıkan takım oldu EuroLeague tarihinde. Kariyerinde 18 kez dörtlü final için mücadele eden Obradovic de, böylece üst üste beş kereyle kendi kariyerinin en uzun serisini yakalayarak, Fenerbahçe ile bir ilke imza atıyor. Obradovic’in heykelinin dikilmesi, tüm Fenerbahçe taraftarlarının, hatta Türkiye’deki basketbolseverlerin dileği;
dilerim bu sezon sonu kupayla birlikte onun heykeli de Kadıköy topraklarında olur. Lig başladığından beri, sosyal medya hesaplarımda aynı dileği tekrar ettim; umarım, bu sene ilk üç kürsüsünde, iki Türk takımı birden olur... Türk Hava Yolları’nın ana sponsor olduğu bir Avrupa Kupası’na da bu yakışır. Haydi Fenerbahçe haydi Anadolu Efes... Kalbimiz sizinle...
İLGİMİ ÇEKEN, GEREKÇESİ...
Bette Davis ile ilgili 7 Aralık 1938 yılına ait bir ‘New York Times’ haberi gözüme takıldı. Hollywood’un efsane oyuncusu Davis ve müzisyen kocası Harmon Oscar Nelson’ın boşanma haberiydi bu... Elbette ilgimi çeken boşanmaları değil, gerekçesi oldu. Bette Davis’i sinemaseverler yakinen bilirler, zaten kendisi Merly Streep ve Ketherine Hepburn ile birlikte, Oscar tarihinin en çok adaylığı olan oyuncusudur. 1931 yılında başladığı sinema ve tiyatro kariyerinde, unutulmaz pek çok role imza atmış, 100’den fazla filmde rol almış bu muhteşem oyuncunun ilk kocası olan Nelson da müzisyendir.
‘AKADEMİ’DEN BİR HABEROscar demişken bir de yeni ‘Akademi’ haberi vermek istiyorum. Malum, geçtiğimiz sene Netflix filmlerinin, festivallerde yarışması ve ödül alması üzerine epey tartışma çıkmıştı. Cannes Film Festivali’nde Netflix filmleri yönetmelik gereği yarışamazken, Akademi’de üç Oscar birden Netflix filmi olan ‘Roma’ya gitti. Sinema filmlerinin, sinema salonlarında izlenmesi gerektiği üzerinden çıkan tartışmalar hala sürüyor. ‘Roma’ filmi de sembolik olarak birkaç salonda gösterime girerek, Oscar protokolünü aşabilmişti. Önümüzdeki yıl için ise, başta efsane yönetmen ve Hollywood’un en önemli yapımcılarından Steven Spielberg’in tüm itiraz ve karşıt kampanyasına rağmen, oylama sonucu karar Netflix’ten yana çıktı. Elbette sadece Netflix değil, tüm dijital platformlar için üretilen filmler ‘Oscar’ için yarışabilecek ve yayınlayan kanal da yapımcı olarak heykelciği alabilecek. Bu sene Apple ve Disney’in de kendi kanallarını açtığı düşünülürse, rekabet artık Amerikan stüdyolarının tekelinden çıkıp, sinema salonlarını aşarak, dijital platforma da yayılacak.
Elbette bu dünya piyasasını elinde tutan büyük Amerikan yapımcılarının işine gelen bir durum değil. Ama teknoloji döneminde farklı platformları kabul etmek gerek. Sonuçta, geçtiğimiz sene üç büyük ödülü alan ‘Roma’, ekran için üretilmiş bir Netflix yapımıydı ama kesinlikle uzun yıllardır yapılmış en iyi filmdi. Nerede oynatıldığına bakarak değerlendirmek büyük haksızlık olurdu. Sonuçta film, filmdir. Sinemalarda gösterime giren pek çok yapım nasıl ‘film’ denilemeyecek düzeyde ‘çer-çöp’ işlerse, televizyonda gösterilen bir film de başyapıt olabilir.
Tıpkı, ‘Roma’ gibi...
Zihin açıcı!
Konu konuyu açtı ve Netflix deyince de bu defa bir dizi önerisi aklıma takıldı. Eğer izlemediyseniz ‘Designated Survivor’a hemen başlayın. Netflix’te şu an iki sezonu bulunuyor ve üçüncü sezon da 7 Haziran’da geliyor. Politik dramanın aksiyon hali gibi düşünebileceğiniz seri, çok heyecan verici.
Amerikan’ın politik oyunları üzerine müthiş bir kurmaca, ülkece politize olduğumuz şu günlerde çok da zihin açıcı...