Gülriz Sururi’yi kaybetmiş olduğumuzu öğrendiğim yeni yılın o ilk günü, fısıltılı bir “Aaa” dökülürken dilimden, şaşkınlıkla kalakaldım. 90 yaşındaki (hatta bazı arkadaşlarına göre 94) bir vedaya bu kadar şaşırmak kulağa saçma geliyor oysa, değil mi? Ama bir Diva ise söz konusu olan, ölüm beklenmedik bir durumdur.
Elbette “Diva” derken, günümüzde artık çabucak tüketilen, popülerlikle doğru orantılı, iltifat olsun diye adın önüne takılıveren bir unvan değil bahsettiğim. Hatta, kimsenin ona “Diva” diye seslendiğini filan da duymuş değilim, büyük ihtimalle yüzüne söylenmiş olsa, dudağının tek kenarını hafifçe çekerek gülerdi, bu sadece söylenmeden bilinen bir gerçekti, Gülriz Sururi bir Diva idi...
Nedir Diva ve kime denir? Diva olmak için, çok ünlü, başarılı ve yetenekli olmak yetmez, insan üstü bir duruş gerekir.
Kelime kökeninin “Tanrıça”dan geldiğini düşünecek olursak, bu unvanı taşıyanların da insana adeta ölümsüz olduğunu hissettiren bir yaşam biçimleri olması gerekir.
Diva, saçı başı dağınık görülmez, yorulmaz, hastalanmaz, canı sıkılmaz, umutsuzluğa kapılmaz, morali bozulmaz ve asla pes etmez.
Diva asla eskimez... Yıllar geçse de o zamansızdır. Stili, fikirleri ve hayat görüşüyle sarsılmazdır. Popülerlik uğruna genç olma hevesine esir düşmez, o zaten tıpkı bir elmas gibi hiç eskimez.
Gençlere sahip çıktıŞimdi Gülriz Sururi’yi düşünelim birlikte, siz hiç 90 yaşına kadar
bizlerle olan Sururi’nin rüzgarda saçı dağılmış, yorgunluktan gözü
morarmış, hastalıktan benzi atmış, kilo almış-vermiş bir fotoğrafını gördünüz mü? İyi düşünün? Aklınıza gelmiyor değil mi?
Normal bir insan için mümkün mü böyle bir durum! Sanki o yürürken rüzgarlar dururdu, sanki eli kesilse kanı akmaz, asla canı yanmaz bir gibi hali vardı. Ben, onu saç baş dağınık, o ünlü bakışına eşlik eden
Kleopatra göz makyajı olmadan, gören birilerini duymadım. Sanki burnu bile akmadı 90 sene...
Bir kadın düşünün ki, 90 yaşına kadar bedeni 100 gram oynamadı. Bir oyuncu düşünün ki, her an sahne enerjisiyle yaşadı. Bir insan düşünün ki, 90 yaşındayken ve arkada düşünmesi gereken bir çocuğu yokken, tüm genç nesile sahip çıkacak yüreklilikte, “Bana ne adam senden keyfime bakarım, kaç günlük ömrüm var ki?” demeden memleket derdinde, sıkı bir aktivist olarak gündemin hep içinde, her dönem elini ayrı taşın altına
koyarak yaşadı.
Zamansızdı...Ne eskiyi hep taze tutmak ne de günün modasını yakalamak gayretindeydi. Sadece kendi gibiydi. Kendi stili, duruşu, tavrı, tarzı, düşünceleri öyle her çağı kapsayıcıydı ki, ne anneannelerimize ne annelerimize ne bize ne de çocuklarımıza göre zaman dışı kaldı. Çünkü o tüm zamanları içinde barındırırdı, zamanın ta kendisi olup aktı, zamansızlığa ulaştı.
Elbette o da insandı. Muhakkak ki uzun bir ömür yaşayan insanlara mahsus yıkımları geçirecek, yaldızı dökülecekti bir gün ve herkes gibi o da tükenerek yok olup gidecekti... Ama öyle olmadı, bir an için çizgisinden vazgeçmeden, doğar gibi birden, yok olup gitti Gülriz Sururi... Ne hastanedeki son günlerini ne de cenazesini bize gösterdi...
Tam bir mitolojik, efsanevi Tanrıça gibi, tam masallara yaraşır gibi, “Bir varmış bir yokmuş” dedirtti... Ölümünden sonra bile bir duruş çizdi, kendi nasıl istiyorsa hatıralardaki izini öyle bırakarak, Ardında büyük ışıklı bir iz bırakarak kayan bir kuyruklu yıldız gibi bu semadan geçti...
İşte o sebeple 90 yaşındaki ölümünün ardından, “Aaa nasıl olabilir?” dedirtti. Çünkü o ölümsüzlük fikrini zihnimize yerleştirmiş gerçek bir Diva idi ve hep öyle kalacak, yerinde huzurla dinlen Gülriz Sururi...