Cihangir, Balat ve Ortaköy’e uzanan keyifli bir hafta sonu rotası sizleri bekliyor...
Pilot Galeri’de izleyiciyle buluşan, Özge Topçu’nun kişisel sergisi ‘Düz Dünya/W Axis’i sanatçının kendisiyle gezme fırsatı bulduğuma çok memnun oldum.
Formal etkisinin yanında içerik açısından bir hayli doyurucu bir sergiye imza atan Topçu’nun kavramsal yaklaşımını keyifle dinledim. Son dönemde küresel düzeyde sansasyon yaratacak bir girişimle, dünyanın düz olduğunu iddia eden Flat Earth Society’den ilhamla yola çıkan sanatçı; bu mantık dışı teoriye dair derin bir araştırmaya girişiyor.
Öncelikle asırlar evvelinde kalmış bu Orta Çağ inanışının tekrar gündeme gelmiş olmasının sebeplerini soruşturmakla işe başlayan Topçu, formun boyutları arasında teoriyi çürütecek matematiksel gerçekleri göz önüne seriyor. Dünya’nın küre biçimini iki boyutlu bir düzleme indirgeme aşamasında stereografik izdüşüm yöntemiyle karşılaşan sanatçının, geometriden ve klasik fizikten köken alan yaklaşımı, beni oldukça etkiledi. Yaklaşık 1000 yıl öncesinde, mimaride ve süslemede kullanılan yıldız motiflerinin de dört boyutlu küpün izdüşümü olduğunu keşfeden Topçu, hepimizin tanıdığı Selçuklu Yıldızı’nın başka parçalar eklenmesiyle oluşan imgesini de sergiliyor. Geleneksel bir mimari öğenin arkasındaki geometrik çözümlemeyi keşfetmek benim için de ilginç bir deneyim oldu. Böylece bilginin, tarihsel ve coğrafi bir döngü içerisindeki yolculuğuna işaret eden sanatçı, sergisine de yeni bir katman eklemiş oluyor. Asılı bir geometrik cismin yere düşen gölgesi etrafında geliştirilmiş olan yerleştirmeyi çok beğendim. Dördüncü boyuttaki objeleri temsil eden stelyografik izdüşümü bu kez, dünyanın düz olduğuna inanan kişilerin üç boyutlu evrenden korktukları fikri üzerine kurgulayan Topçu, bu durumu kendi ifadesiyle ‘boşluk korkusu’ olarak niteliyor. Pozitif bilimin hâkimiyetindeki çağımızda nesnel gerçekler yerine halen daha kişisel ve manipülatif görüşlerin popülerite kazanmasını ise dikkate alınması gereken bir sosyolojik vaka olarak nitelendirmesine de katıldığımı söylemeliyim.
Sergideki işlerin bütünsel bir düzenlemeyle mekana yayılışını ise çok başarılı buldum. Form, çevre ve toplumsal kavramların her birini yalın bir şekilde çözümleyen sanatçının olguların sembolik ifadesinde tercih ettiği sanat pratiğini izlemeye almanızı öneririm. Sergi, 18 Mayıs’a dek devam ediyor.
‘BİR ARADALIK’ KAVRAMI
Alternatif mekanlarda açılan sergileri merakla takip ediyorum. Martch Art Project’in galeri dışındaki son projesi ‘Dancing Into One’, Yuvakimyon Rum Kız Lisesi’nde sanatseverleri bekliyor. Aralarında işlerini beğeniyle izlediğim Başak Bugay, Bengü Karaduman ve Sevil Tunaboylu gibi isimlerin de yer aldığı grup sergisi, ‘bir aradalık’ kavramı üzerinde şekilleniyor. Yapının tarihi atmosferinde eserlerin farklı okumalara açık bir hale bürünmesini ve mekanla bütünleşik şekilde sergiyi değerlendirmeyi seviyorum. Bu açıdan İstanbul, unutulmuş sayısız mimari harikasıyla kesinlikle bir hazine diyebilirim. Küratörlüğünü Ezgi Yıldız’ın üstlendiği ve Balat’ı rotamıza dahil eden sergiyi de mutlaka programınıza ekleyin derim. 18 Mayıs tarihine kadar açık.
AİLE KOLEKSİYONUGeçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz değerli koleksiyoner Muhsin Bilge’nin Türkiye modern ve çağdaş sanatına iz bırakmış 40’a yakın sanatçının eserlerini içeren aile koleksiyonu, Galeri Feriye’de kapılarını açtı. Çocukları Ali ve Aslı Bilge’nin gözünden izlediğimiz, Derya Yücel danışmanlığında hazırlanan bu kapsamlı seçkide, Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan Gülsün Karamustafa’ya, Mehmet Güleryüz’den Hakan Gürsoytrak’a pek çok önemli ismin yapıtlarını görmek mümkün. 12 Mayıs’a dek devam edecek sergiyi kaçırmayın derim.