Pera Müzesi, muhteşem bir sergiyle benim 2018’de öne çıkanlar listeme girmişti. Aralık ayında açılan ‘Parajanov Sarkis ile’, biri sinemanın diğeri kavramsal sanatın ustası, iki değerli ismi bir araya getiriyor. Daha önce Antwerp’te küçük çaplı bir seçkiyi ziyaret etme fırsatı bulmuştum. Bu kez kapsamı genişletilmiş olan sergiyi bir de İstanbul’da izlemek oldukça keyifliydi.
Tiflis doğumlu, Ermeni yönetmen Parajanov’un kendine özgü sinematografi evreninin kapısını açan sergi, Sarkis’in dokunuşlarıyla büyüleyici bir hâl almış. Çocukluğundan beri, şandan baleye, resimden tiyatroya güzel sanatların her dalıyla ilgilenen Parajanov; Moskova’da aldığı sinema eğitiminin ardından, üretimleriyle tarihin en önemli yönetmenleri arasına girer. Muhalif tavrı nedeniyle Sovyet rejimiyle sıkıntı yaşayan yönetmenin sinema yapma hakkı elinden alınınca söylediği, “Film yapmama izin vermediler, ben de kolaj yaptım. Kolaj filmin sıkıştırılmış hâlidir” sözü, bana göre kendisinin yaratıcı potansiyelinin ne denli yüksek olduğunu göstermeye yetiyor. Sergide yer alan film taslakları, kostümler, desenler, resimler, objeler, mozaikler, fotoğraflar ve elbette kolajlar, bu sınır tanımaz yaratıcılığın meyveleri niteliğinde...
Zıtlıklara vurgu
Sarkis ise yönetmene duyduğu hayranlığı, ona dair ürettiği ve bir selamlama anlamındaki çalışmalarıyla yansıtıyor. İki ustanın zengin dünyasına bir bakış sunan sergide, kilimlerle donatılmış tüplü televizyonlarda gösterilen ‘Sayat Nova’ (Narın Rengi) filminden sekanslara eşlik eden Sarkis imzalı, ‘Domenika tasarımı Amelisweerd kıyafeti’ enstalasyonunu büyüleyici buldum. Klasik sinema ifadesinden farklı olarak kelimeler yerine imgelerin kullanıldığı film, ölüm-doğum ve son-başlangıç gibi zıtlıklara vurgu yapıyor. Otobiyografik özellikler taşıyan filmin etrafını kuşatan eski kilim ve halılar, göçebelik vurgusuyla yönetmenin karşılaştığı aidiyet ve ötekileştirilme sorunlarına gönderme yapıyor.
Parajanov’un görsel sanatlar adına ortaya koyduğu yapıtların, gelenekselden pop-art’a uzanan çok yönlülüğü karşısında şaşırmamak mümkün değil. İfade dilinin benzersizliğiyle sinema tarihine adını yazdıran yönetmenin nesnelere olan düşkünlüğü muhteşem sonuçlar vermiş. Her birinin üç boyutlu kolajlara ya da heykellere dönüştüğü işler, bizi zengin bir hayal gücüyle baş başa bırakıyor. Ortodoks mezhebiyle özdeşleşen ikonaların, kutsallık ve ruhaniliğini hicivle yorumlayan Parajanov, çerçeveden taşan kompozisyon ve imgelerle bir nevi 20’nci yüzyıl ikonaklastizmine soyunuyor diyebiliriz. Objeye adeta ruh katarak malzeme ve fantazi dünyasında özgürce dolaşması elbette tepkilere yol açıyor. Yaratıcı enerjisini aktardığı üretimleri; aile, din, gelenek, çok kültürlülük ve esaret gibi temalar etrafında cesur adımlar atıyor. Ele aldığı konuların sembolizme bezenmiş görsel aktarımını, tek kelimeyle ‘çarpıcı’ olarak özetleyebilirim.
Farklı kültürlerSarkis’in kavramsal pratiğiyle Parajanov’un özgün üslubu arasındaki diyalog, serginin her köşesinde hissediliyor. En çok etkilendiğim iş, Sarkis’in gökkuşağı rengindeki neon harflerle, yönetmenin imzasını attığı duvar yerleştirmesi oldu. Parajanov’un; yaşamı boyunca karşılaştığı zorlukların sebeplerinden biri olan cinsel kimliğine bir saygı duruşu niteliğindeki bu yapıtı, şiirsel buldum. Serginin sürprizi ise bir dönem İstanbul’a gelerek Ara Güler’le çekildiği fotoğraflar. Farklı kültürel katmanlarıyla İstanbul’un kolaj tekniğiyle yapılmış bir resmi anımsattığını söyleyen Parajanov, bir simyacı gibi dokunduğu her şeyi eşsiz bir yaratıma dönüştürmekte usta. Türkiye’de ilk kez bu yapıtları görme şansını sanatseverlere tanıyan Pera Müzesi, muazzam bir prodüksiyona imza atmış. Serginin, Ermeni-Türk ilişkileri adına ve iki kültürün benzerliklerini yansıtması bakımından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yılın mutlaka görülmesi gereken sergilerinden olan ‘Parajanov Sarkis ile’, 17 Mart tarihine dek açık kalacak.