Performans sanatının geleceği ve piyasaya sürülüşüne dair tartışmaları canlandıran bir sergi açıldı geçtiğimiz günlerde... Daire Sanat ve Performistanbul iş birliğiyle gerçekleşen ‘Bu Bir Performans Değildir’, sanat eserinin sürdürülebilirliğini sorgulama hedefiyle yola çıkıyor. Performansın canlı bir üretim biçimi olmasından kaynaklanan sınırların dışına çıkan sergi, bu süreci ve süreçten geriye kalanları izleyiciye sunuyor. Küratörlüğünü Simge Burhanoğlu’nun üstlendiği sergideki sanatçılar arasında, bu alanda çalışmalarıyla tanınan AslieMk, Batu Bozoğlu, Ebru Sargın L., Ekin Bernay ve İ. Ata Doğruel gibi isimler yer alıyor. Performistanbul’un kurulduğu günden bu yana gerçekleşenler arasından seçilen dokuz performansı yeniden sergileyerek, oldukça yaratıcı bir projeye imza atan ekip, “Zamanı nasıl sergilersin?” sorusuna odaklanıyor. Bir koleksiyoner olarak benim de zihnimi kurcalayan; performansın konvansiyonel bir sanat eseri olarak koleksiyona dahil edilmesi, saklanması ve yeniden gösterilmesi gibi ayrıntıların tartışmaya açılması çok önemli. Canlı performansların video çekimiyle izlenmesi durumu sıkça rastlanan bir yöntem... Ancak bu sergide, gerçekleşmiş olan bir performanstan kalan izlerin nesneleştirilmesi ve enstalasyona dönüştürülmesine tanık oluyoruz. Bu anlamda oldukça zihin açıcı ve sanatçılar için de pratiklerini derinleştirici unsurlar taşıyan projeyi, çok başarılı buldum. Günümüzde en çok tartışılan konulardan olan sanat eserinin sınırı ve tanımı gibi noktalara, üretimin ve malzemenin hafızası üzerinden yanıt arayan sanatçılar; torba, alçılar, günlük sayfaları, bant, beton, taş ve cam kırıkları gibi farklı materyallerle ‘zamanı durduruyorlar’. Kendisini naylon bir kılıfa hapsederek hipotermi yaşayan, kırık camların üzerinde yatan, kendisini duvara bantlarla yapıştırarak acı eşiğini deneyimleyen ve cinsel kimliği sebebiyle zincirli hortumla dövülen sanatçıların ortak noktası, müdahaleye uğrayan bedenlerini eserlerine dahil etmeleri. Bu yönüyle etkileyici bulduğum sergiyi, 12 Ocak’a dek mutlaka görmelisiniz.
Zenginleşen öyküler
Leica Galeri Bomonti ise Ali Taptık‘ın ‘5 Kurumuş Çiçek, 7 Çetrefilli Olay ve
9 Samimi Yabancı’ fotoğraf sergisine ev sahipliği yapıyor. Minimal ifade dili ve hikayesel üslubuyla mekanın duvarlarını fotoğraflarla bir kurguya dönüştüren Taptık, geleneksel Japon şiir türü olan Haiku’dan esinlenmiş. Siyah-beyaz işlerinin arkasına sembollerle zenginleşen öyküler gizleyen sanatçı, izleyicinin dahil olduğu bir oyun niteliğindeki sergisiyle, yenilikçi bakışını yansıtıyor. Sergiyi 16 Şubat tarihine kadar izleyebilirsiniz.
Haftanın bir diğer fotoğraf sergisi, Versus Art Project’te kapılarını açan ‘In The Blink Of An Eye’. Selim Süme’nin İstanbul Tasarım Bienali’ndeki işi de dikkatimi çekmişti. Kişisel sergisinde ise ilk bakışta kara kalem desen zannettiğim ancak yaklaşınca fotoğraf olduğu fark edilen eserleri, bakma ve algı eylemini sorgulamamıza neden oluyor. Görüntünün negatif formunu kullanarak imgeyi yabancılaştıran Süme, fotoğrafı, gerçeğin bire bir temsiliyetiyle sınırlayan görüşten kurtarıyor. İlginç bir bakış açısı sunan sergiyi, 5 Ocak’a kadar görebilirsiniz.
Tek günlük projeleriyle sanat ortamımıza farklı bir soluk getiren Simbart’ı da takibe almanızı öneririm. Geçtiğimiz hafta sonu Şafak Gürboğa’nın ‘Nerelisin?’ isimli sergisiyle bizleri buluşturan platform, alternatif mekanlarda izleyiciye sundukları sıra dışı işlerle kendinden söz ettiriyor.
Mixer ise ‘Güzeşte’ isimli grup sergisi ve Yüksel Dal’ın kişisel sergisini eş zamanlı olarak ağırlıyor. Farklı tekniklerde çalışan gençlerin umut vadeden işlerini izlemek için 12 Ocak son gün.