Kış günlerini keyifli bir sanat turuyla ısıtmak isteyenler için ocak ayının öne çıkan sergilerini derledim bu hafta.
İlk durağımız Çukurcuma’da yer alan Pg Art Gallery. Manolya Çelikler’in, aylar süren titiz çalışmalarının meyvelerini izlediğimiz ‘İyiyim ama değilim’ başlıklı kişisel sergisi, hem estetik hem de kavramsal açıdan oldukça etkileyici.
Sanatçının malzemeyle ilişkisini geliştirerek farklı katmanlar kazandırdığı pratiğinde, seramiğin başrolde olduğu ancak geçmiş dönem yapıtlarına atıfta bulunan tekstili de ihmal etmediği göze çarpıyor. Sanat ortamına adım attığı ilk zamanlardan beri takibimde olan Çelikler; eril zihniyet, kültürel ve cinsel ayrımcılık, toplumsal erk yapıları, bellek gibi konular etrafında şekillendirdiği üretimini tematik açıdan korumaya devam ediyor.
Fikirsel temelli çalışmalarla somutlaştırdığı duyarlı yaklaşımını başarılı buluyorum. Bu sergisinde de gerek yakın tarihimizden gerekse de gündemden düşmeyen sarsıcı toplumsal dönüşümlerden beslenen sanatçı; malzemeyi de temaların sembolik anlatıcısı haline getiriyor. Seramiği, geleneksel zanaat öğesi niteliğini ön planda tutarcasına incelikle şekillendirmenin yanında; iplik, kumaş, hazır nesne gibi araçları naif ama eleştirel tutumunun hizmetine sunuyor. Sergiyi izlerken Çelikler’in vurgulamayı hedeflediği konuların ötesinde farklı okumalar yapma imkanı bulabilmemizin arkasında, ajitasyondan uzak, dengeli ifadecilik yatıyor.
Malzeme ve temsil ettiği formlar da bu dengenin en hassas yerine oturuyor diyebilirim. Serginin dikkat çeken işlerinden ‘Sütun’, biçimsel düzlemde fallik imgeden referanslar taşıyan, göğe uzanan sonsuzluk fikriyle ideolojik temsile bürünen ancak tüm kırılganlığıyla çiçek deseni işlenmiş porselen tabaklardan oluşan bir heykel. Bu çok yönlü ve diyalektik aktarımla, kalıp yargıların temelindeki güçsüzlüğe işaret eden sanatçı, modernist heykel ustası Brancusi’nin form-kavram karşıtlığına yer açtığı alana da başarıyla girmiş bana göre. Sergiyi 9 Şubat’a dek mutlaka görün derim.
ALIŞILMIŞIN DIŞINDA!Karaköy Juma’da ise Pi Artworks, Yuşa Yalçıntaş’ın ikinci kişisel sergisi ‘Yuka’yı ağırlıyor. Mekâna hâkim bir enstalasyon etrafında şekillenen sergide, desen, video, yerleştirme gibi mecralardaki yapıtlar bir araya gelerek bütüncül sunum ortaya koyuyor. Yalçıntaş’ın pratiğinde göze çarpan keskin simetrik yapı, ikonografik ve ritüelistik öğelerin ağırlığı bu sergide de ön planda diyebilirim. Konu bakımından gündelik eylemler, alışılmışın dışında olmayan mekân ve nesnelerle kurgulanan kompozisyonda asıl dikkat çeken; tüm bu sıradanmış gibi görünen ortamdaki teatral, yapay ve mistik hava.
Sanatçının, mimari unsurlar içerisine hapsettiği nesne, eylem ve figürler; minimalist bir ifadenin arkasına incelikle gizlenmiş düşünsel kodları çözmeye başladığınızda boyut kazanıyor. Serginin ismini aldığı; hafif, ince, sığ su, ince sac ekmeği, Japonca’da evin zemini gibi birden çok anlam taşıyan gizemli sözcük, çözülmeyi bekleyen şifrelerle ilgili ipuçları veriyor. Oldukça başarılı bulduğum bu sergiyi, 2 Mart’a dek ziyaret edebilirsiniz.
YALÇIN'DAN SOLO SERGİ
Geçtiğimiz aylarda Hotel Le Méridien Istanbul Etiler’le yaptığı işbirliğiyle beraber galeri mekanını Le Méridien’in içine taşıyan KRANK Art Gallery de benim dikkat çekenler listemde. Damla Yalçın’ın solo sergisi ‘Hatırlanamaz Olanın Hafızası’, sanatçının eski fotoğraflardan ilhamla kasnaklara işlediği imgelerden düşsel bir dünya yaratıyor. Ev kelimesinin ifade ettiklerini yalın bir dille görselleştiren Yalçın; iç- dış ortam, açık-kapalı mekân zıtlıklarına ışık tutuyor. 23 Şubat’a kadar görün derim.