Hayatımızı yönlendiren birinci kural zayıflamak, daha ince, daha fit olmak mecburiyeti ve bu uğurda yediğimizi içtiğimizi kendimize zehir etmekse; ikincisi de her daim genç olmak, genç kalmak. Yaşlanmanın bütün belirtileriyle savaşmak. Hayatını ‘anti aging’ üzerine kurmak.
Haydi birincisinin oluru var, ikincisi bir de nafile bir çaba. Neyle savaşıyorsun? Hayatın doğal akışıyla. Yaşlanacak kadar uzun yaşadığına sevineceğin yerde hem de. Ve hele de kadınsan, bu kazananı baştan belli savaş için bir servet dökmen, o kremi sür, bu takviyeyi al, likopen içeren besinler ye, üzüm çekirdeğini ihmal etme diye takıntılı bir insana dönüşmen, botokslarla, dolgularla kendinin senin gibi bakmayan, senin gibi gülmeyen bir başka versiyonuna dönüşmen şart. Üstelik bütün bu yıpratıcı çabanın sonunda elde ettiğin iltifat ne? “Yaşına göre çok iyi görünüyor.” Ne oldu? Gene kazanamadın.,
İsyan bayrağı çekildi
Artık bu yıpratıcı süreç ve adaletsiz düzen o derece ayan beyan ortada ki, varlığını kadınların daha genç ve güzel görünme çabası üzerine kuran kadın dergilerinden Allure bile isyan bayrağını çekmiş ve bütün endüstriye çağrıda bulunan bir eylül sayısı yapmış. “Biz, bu sayıdan itibaren anti aging terimini kullanmayacağız. Bu bir adım olsun, devamı gelsin” diyerek güzelik endüstrisine sesleniyorlar: “Biliyoruz ambalaj ve pazarlama stratejileri bir gecede değişecek şey değil. Ama birlikte bugünden başlayarak bir şeyleri değiştirebiliriz. Artık yaşlanmayı savaşmamız gereken bir şey gibi sunmayalım-sunmayın”.
Derginin özellikle endüstrinin üzerinde yükseldiği merdivene bir tekme atmasını bekleyen çağrısının karşılık bulması pek imkanlı görünmüyor elbette. Ama bir adımdır. Okurların kafasında bir şeyleri değiştirebilir ki, zaten bu başlangıç için son derece yeterli.
Erkeklerin kendileri göbek ve yaş büyütmekte hiç sorun görmezken, kadınları ancak gençken güzel sayılabileceklerine ikna eden düzenini bu kadar canı gönülden benimsememiz gerekmiyor. “Dilinizi değiştirin”, uygulanabilir bir öneri mesela. “Artık hayatı 35’ten sonra kontrol edilemez şekilde serbest düşüşe geçtiğimiz bir tepe olarak görmekten vazgeçin” de gayet mantıklı. Kaldı ki diyelim böyle, “Zirveyi kim belirledi?” yerinde bir soru.
‘40 yaşında ama hâlâ...’
Biz kimin kararıyla 35’ten sonra tedavülden kalkma vaktimiz gelmiş gibi davranıyoruz kendimize ve etrafımızdaki diğer kadınlara? Neden yaşımızı söylerken neredeyse özür dileyecek hale geliyoruz 40’ı geçince? O sözde övgü niyetine kurduğumuz “40 yaşında ama hâlâ...” diye başlayan cümleleri dilimizden ve kafamızdan çıkarmakla başlayabiliriz işe.
Allure bu şahane önerileri içeren dergiyi hepsinden çok daha şahane bir kadını; Helen Mirren’ı kapak yaparak tamamlamış. Mirren bütün yeteneği, karizması, gözlerinden yansıyan ışığı, yüzündeki çizgileri, beyaz saçlarıyla muhteşem, güzel ve seksi görünüyor. Yaşına göre falan değil, tüm yaşlara ve kriterlere göre.