Müzelerde, galerilerde kenarda bir taburede oturan adamlar kadınlar görürsünüz hani. Siz bir resmin önünde durup uzun uzun bakarken onlar da size bakarlar. Bazen fotoğraf çekmenizi engellemek, bazen dokunmaya kalkarsanız size uyarmaktır, görevleri. O eserin selametinden sorumludurlar, özetle. Kim bilir ne kadar zamandır her gün, her saat gördükleri o eserin özel korumasıdırlar.
Akıllarından neler geçer, o resme ne kadar uzun süre bakmışlardır, o odada geçirdikleri koca günler boyunca nelere tanık olmuşlardır, bilmezsiniz. Belki Dave gibi özel bir bağ kurmuşlardır gözlemekle sorumlu oldukları resimle.
Dave kim? 38 yaşında, 1.83 boyunda, 85 kilo bir adam. Gece kulüplerinde bodyguard’lık yapmış yıllarca. Şimdi bir aile babasına yaraşacak şekilde bir gündüz işinde çalışıyor: Bir güncel sanat galerisinde bekçi. Görevi ‘mevzu çıkması beklenen’ bir eseri korumak.
Dave, o ‘rahatsız edici olabileceği için’ perde arkasında sergilenen resimle geçirdiği iki günü öyle bir anlatıyor ki, siz de onunla beraber hem o iki günü yaşıyor, hem de onun bütün o insani kaygılarına tanık oluyorsunuz. Bir yandan da bin çeşit soru cevap dönüyor kafanızda. Sanatın ne olup olmadığı, hangi noktada kışkırtıcı sayılabileceği, asıl gayesinin ne olduğu, bakıldığı noktaya göre nasıl değişebileceği...
Tabii ülkemizde de bolca dönen sanat ve muhafazakarlık çatışması...
Umut verici bir deneyim
Önce ‘Nipple Jesus’un yazarı Nick Hornby’nin başarısı bu, tabii. Bir o kadar da onu ‘Bunu Ben de Yaparım’ adıyla sahneleyen Dot ekibinin. O çeviri olduğunu unutturan dili için Serkan Salihoğlu ve Melisa Kesmez’in, 60 dakikayı su gibi akıtan rejisi için yine Serkan Salihoğlu’nun ve en çok da üzerine söylenecek söz bırakmayan oyunculuğu için İbrahim Selim’in.
Dot’taki macerasını ilk günden beri merakla, coşkuyla izlediğim, artık tiyatronun demirbaşlarından, lokomotiflerinden biri olan İbrahim Selim, o Dave’i getirip karşımıza koyuyor kanıyla, canıyla.
Onun o ilk bakışta beğendiği, sonra nefret ettiği, giderek tuhaf bir şekilde bağlandığı resimle ve de yaratıcısıyla ilişkisi, o kendisini dünyanın en önemli gizli görevine getirilmiş dedektif gibi hisseden halleri ve bir noktada yaşadığı hayal kırıklığı öyle renkli bir maceraya dönüşüyor ki Selim’in sayesinde, anlatılmaz, yaşamak lazım.
İnsana umut, heyecan, sevinç veren bir tiyatro deneyimi. Kaçırmamalı.