Önümüzdeki hafta BKM’de yeni bir oyun başlayacak: Yunus Emre Gümüş’ün yazdığı, Özen Yula’nın yönettiği ‘Kadınlar, Filler Ve Saireler...’ Üç farklı kuşaktan üç şahane oyuncu, üç yalnız kadını oynuyor oyunda; Vahide Perçin, Yasemin Çonka ve Açelya Topaloğlu.
Seyircili genel provasında izlediğim oyunla ilgili söyleyeceklerim bir başka yazıya; üç oyuncuyla kadınlık hallerini konuştuğumuz röportajda, konu yeni sezonda rol alacakları dizilere de geldi. Vahide Perçin ‘Anne’ dizisi ile gelecek ekranlara.
Yasemin Çonka nasıl dizilerde sürekli hüzünlü abla oynuyorsa, Vahide Perçin de hep anne. Aslında 35’ini bulan her kadın oyuncu gibi anne. “Maalesef bir şey denendiyse üzerinizde, o kalıyor” diyor Vahide Perçin; “Mesela bizim yaş dilimimizde aşk bile yaşayamıyorsun.”
Bu, onun gibi hem çok güzel, bir de üstüne son derece karizmatik kadın oyuncularla sık sık konuştuğumuz bir konudur. Hiç anlayamazsın neden o kadınların ‘sadece’ anne rollerine hapsedildiğini. Tamam anne olsunlar da beraberinde duyguları da olabilir, kocaları ya da boşandıkları eski kocaları ortalıkta cirit atarken onlara da fedakârca evde oturmaktan fazlası düşebilir.
Her koşulda kutsal aile yuvasının bekçisi olmaya mahkum kadın karakterlerden gına geldiği gibi, izleyenlere de yanlış mesaj verip duruyorlar: ‘Siz ununuzu elediniz eleğinizi astınız artık sizin için tek mutluluk, yavrularınızın geleceği. Kocanızın gözü dışarıda olabilir, sabredin, dışarıda başka bir hayat kurmuş olabilir, ses etmeyin, dönerse sizindir, dönmezse evlatlarınız size bakar.’
Çoğu dizide erkeklerin bir de ikinci aileleri olmaya başladı. Ortalık gayrı meşru çocuktan geçilmiyor farkındaysanız. Bakınız ‘Yüksek Sosyete’, bakınız ‘Arkadaşlar İyidir’ ve de bakınız ‘Babam ve Ailesi’. Kadınlar da sükunetle direniyorlar.
Bu ‘gününü gün eden erkek’ - ‘evde bekleyen kadın’ denklemini, beraberinde de ‘anneler aşk yaşamaz’, ‘onlara aşık olunmaz’ inanışını radikal şekilde kıran bir karakter oldu çok şükür: ‘Yüksek Sosyete’nin Süreyya’sı. Yaş aldıkça daha da güzelleşen Zuhal Olcay’ın canlandırdığı bu karakter, zorba kocası Metin (Hakkı Ergök) dışarıda kendine yeni bir aile kurduğu halde ele güne karşı mutlu çifti oynamakta ısrar eden, kendisini her türlü sevgi ihtimaline sıkı sıkı kapatmış, sinirleri bozuk bir kadınken, avukat Levent (Nihat Altınkaya) ona aşık oldu. Ve yılmadı, uğraşa didine onun duvarlarını aşmayı başardı.
Öyle tatlı bir hikaye çıktı ki ortaya, bence seyirci bir süredir dizide birbirine kim oldukları konusunda yalan söylemiş genç çiftlerin inandırıcı olmaktan giderek çıkan aşklarını değil, Süreyya ile Levent’i izliyor. İkisinin sahnelerinin her bölüm artmasından da anlaşılıyor bu. Tabii ki bunda Zuhal Olcay karizmasının payını inkar edemeyiz, Nihat Altınkaya ile de pek yakışıyorlar.
Bir tabuyu daha yıkmış durumda bu ikilinin aşkı: Süreyya Levent’ten yaşça hayli büyük ve biz bunu Levent’in ilanı aşkına karşı “Peki aramızdaki yaş farkı?” diye soran Süreyya’dan öğrenmiş olduk, o ana dek hiç dikkat çeken bir şey değildi.
Kocası Metin’in dizide kendisinden tahminen 25 yaş genç sevgilisinden (Ceyda Tepeliler) bebek sahibi olması normal karşılanırken Süreyya’ya; o sevgilinin acımasız deyişiyle ‘Süreyya Nine’ye evde kurumaktan farklı bir kader çizdikleri için tebrik ediyorum ‘Yüksek Sosyete’ ekibini. Umarım bir anne, hem de kendinden genç bir adamla aşk yaşayınca kıyametin kopmadığını gören diğer yapımcılara da örnek olur.