Bilmemenin de, öğrenmemenin de ayıp sayılmadığı memleketimizde gündeme ‘Kürk Mantolu Madonna’ damgasını vurdu dün. Evet, Sabahattin Ali’nin 1943’te yazdığı, ama nedense son yıllarda keşfedilip ‘çok satanlar’ raflarının demirbaşı olan romanı. Okumak elbette şart değil ama alıp kahve fincanıyla fotoğrafını çekerek Instagram’da paylaşmak şart. Şu an 70 bin kadar fotoğraf mevcut etiketin altında.
Hal böyle olunca, romanın sinemaya uyarlanacak olması da magazin programlarının mühim bir konusu sayılıyor tabii. Üstelik Beren Saat oynayacakmış, daha ne olsun? Üzerine değerli fikirlerimizi söyleyebiliriz, romanı okumamız gerekmez. Kim bilecek?
‘Aramızda Kalmasın’ın yorumcusu Funda Özkalyoncu da böyle düşünmüş olacak ki, kendinden en emin haliyle aslında kitap uyarlamalarını sevmediğini anlatıyor, “Aynısı olmayınca zorlamanın ne gereği var?” diye düşünürmüş. Gel gelelim senaryoyu yazan Ece Yörenç’in kalemini de çok önemsermiş, neler yazmış kadın düşünün. Dolayısıyla “Madonna’nın hayatı da enteresan olabilir bizim için. Yani aşkları, ilişkileri falan” diye sürdürüyor yorumunu.
Hah işte tam burası utançtan kızarıp kapatma düğmesine basmakla Twitter’ı açıp yorum bombardımanına başlamak arasındaki tereddüt anı. Devam edebilenler gördü ki, Funda Özkalyoncu bu yola baş koymuştu. Ölmek var dönmek yoktu. “Bence uyarlaması Madonna üzerinden olacak diye düşünüyorum” bile dedi. Ve ‘en iyi savunma saldırıdır’ misali, kitaba kusur bulmaya başladı.
Sena Keçeci “Kitabın içeriği nasıl, nasıl bir konusu var, ağlak mı, sonu nasıl bitiyor?” gibi sorular sıralayınca “Ya ben de okumadım, ayıpladım kendimi şimdi, hemen alıp okuyayım” diyeceği yerde “Okudum ama çok sana anlatabileceğim, altını çizebileceğim, bana dokunan...” diye devam etti söze. Okumuş ama iz bırakmamış özetle. Elbette Sabahattin Ali çok önemli bir yazarmış, herkes okumalıymış ama nasıl olacağını gözünde canlandıramıyormuş.
Tabii Madonna ve aşkları olsa gözde canlandırmak kolay. Kürk mantoyu giydirirsin, biter. Bu nasıl olacak?
Özkalyoncu’ya yüklenmek kolay, bizim bu spordan siyasete, edebiyattan sanata her konuda dalga dalga yayılan bilgi sahibi olmadan fikir beyan etme hastalığımız ne olacak?
The Guardian mesela Sabahattin Ali’nin ‘Kürk Mantolu Madonna’sının 70 yıl sonra bu kadar popüler olmasının nedenini, romanın Türklerin hangi psikolojik durumuna işaret ettiğini incelerken bizim “Ne anlatıyor, ağlak mı peki?” diye sorabiliyor olmamız ne olacak? Bunu kendi aramızda yapsak iyi, çıkıp televizyonda onca insanın karşısında yapabiliyor olmamız ne olacak?
Bir şey de olmuyor aslında, “Benim yorumum bu arkadaşım” diyorsun, bitiyor. Hayır, fikir özgürlüğü yok mu?
Bu gidişle Sabahattin Ali değil ama bizim sonumuz ağlak.