Alt kattan çığlıklar gelirken, “Cık cık cık, bu adam da ne kadar vicdansız, hep dövüyor kadını” dediniz mi hiç? İçiniz burkuldu, vicdanınız sızladı, sızladığıyla kaldı mı?
Aşağıya inip kapıyı çalmayı düşündünüz mü bir an bile? “Beyefendi, ne yapıyorsunuz, karınızı dövmeye ne hakkınız var? Burası ‘medeni bir ülke’ diye kadını onun elinden kurtarmayı denemeyi? “Aman yok, karı koca arasına girilmez, sonra ben kötü olurum” diye vazgeçtiniz mi sonra? ‘Aile’ işine karışılmaz çünkü... Kocasıdır neticede, sever de döver de... Sonra televizyonun sesini açtınız mı biraz, sesler daha fazla vicdanınızı tırmalamasın diye...
Bu kez kurtulmak yok
O ekranda bir kadın göreceksiniz işte. Leyla Taşçı. Yüzü buzlanmış. Bir ‘üçüncü sayfa haberi’. Bu kez kanalı değiştirip, sayfayı çevirip kurtulamayacaksınız, Leyla size hikayesini anlatacak.
18’inde konfeksiyon atölyesinde umutlarla, hayallerle başlayan hikayesini... O küçük hayaller, patronunun, abilerinin, babasının, kocasının ve hepsine seyirci kalan anasının eliyle tuzla buz edilecek. Leyla yine de kendisi için, istemeden doğurduğu çocukları için yeni çareler, umut kapıları aramaya devam edecek. Çocuk sevmediğinden değil, anne olmak istememesi. O sabilerin de hayatını karartmak istememesinden.
Üçüncü sayfa kadınları
Daha az dayak yemenin yollarını arayacak, evde daha az tecavüze uğramanın... Hani o tecavüzden bile sayılmayan koca tecavüzleri var ya, onlardan korumaya çalışacak kendisini. Bütün bunları yaparken de iyi anne olmaya çalışacak. Tek yoldaşı televizyondan uzmanlar ona akıllar dağıtacak: “Çocuklar evdeki negatif enerjiden etkilenir...” Evdeki negatif enerji... Negatif enerjiye antabusla savaş açacak Leyla.
Şimdiden daraldınız, değil mi? Sizin bu dinlerken içinize fenalık veren hikaye, birilerinin gündelik hayatı. Görüp de merak etmediğiniz gözü bantlı ‘üçüncü sayfa kadınları’nın çoğu, dile gelseler bunları anlatacaklar size.
Leyla anlatıyor işte. Seray Şahiner onun hikayesine ses olmuş. Nihal Yalçın ‘Antabus’u okumuş, Leyla’ya can vermek istemiş. Erdal Beşikçioğlu, Tatbikat Sahnesi’ne buyur etmiş oyunu. İlham Yazar sahneye koymuş ve ‘Antabus’ seyircisiyle buluşmuş.
Salonun farklı köşelerine yerleştirilmiş ‘sahneler’den biri konfeksiyon atölyesi, biri baba, diğeri koca evi, biri de Leyla’nın ilk öpüştüğü erkek olan heykelin olduğu park. Nihal Yalçın bu sahneler arasında dolaşarak oynuyor, seyirci de döner koltuklarda onu takip ediyor. Öyle yayılıp oturamıyor.
Leyla’yı dinleme zamanı
Bu en az hayatın kendisi kadar sert hikayeyi, Seray Şahiner mizaha sarıp sarmalayarak yazmış, Nihal Yalçın da müthiş yeteneğiyle sonuna kadar hakkını veriyor metnin. İçiniz ezilirken kahkahayı patlatıyorsunuz habire çünkü bu güçlü kadın, nasıl hayatla başa çıkabilmek için mizaha tutunuyorsa, hikayesini dinleyenlere de bu hakkı veriyor. Güldüğünüz için hafiflemiyor mesele. Aksine, bu kahkahalar göz yaşlarına boğulup duygu sellerine kapılmanızı engellediği için oyunu soğukkanlılıkla izliyor, rahatlayıp çıkamıyorsunuz.
Buradan çıkınca artık o sayfayı o kadar rahat çeviremeyeceksiniz. Bunlar uzay boşluğunda bir yerlerde yaşanmıyor. Yan kapınızda, alt komşunuzda, duyup da duymazdan geldiğiniz seslerin tümü karşınızda şimdi.
O televizyon haberlerinde gördüğünüz L.T var ya, ya da Leyla T. İki çocuk annesi Leyla Taşçı, onun hikayesinde sizin de payınız var. Şimdi onu dinleme zamanı.