Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yeni ekibi açıklandığından beri heyecanla beklediğim Altın Portakal bugün başlıyor da, ne yazık ki kekremsi bir tad var ağzımızda...
“Ülkenin geri kalanı gül bahçesi mi ki, sineması, festivali coşsun” diyebilirsiniz ve yerden göğe haklı olursunuz tabii...
Reyan Tuvi’nin ‘Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’ adlı belgeselinin yarışma dışı bırakılmasıyla başlayan süreç, önceki gün belgesel yarışma bölümünün iptal edilmesine kadar vardı. Çünkü sansürü protesto eden, filmi tepkiler sonunda yine bir müdahaleyle yarışmaya geri alan festival yönetiminden özür bekleyen yönetmen ve yapımcılar filmlerini çektiler yarışmadan.
Ortada da kocaman bir kaos kaldı.
Birdenbire festival, bugüne kadar kapısından geçmemiş herkesin meselesi oldu.
“Film geri alınmış ya, daha ne istiyorlar?” diye soranlar mı istersiniz, Akif Beki gibi bu kargaşanın sorumlusu olarak ön jürinin lanetlenip bir daha festival ortamlarına sokulmamasını isteyenler mi...
***
Festival yönetimi de 15 filmden 13’ü çekilirken, ‘Küçük Kara Balıklar’ ve ‘Yüzde 12.29’ filmlerinin özel gösterim olarak izleyiciyle buluşacağını açıklarken kullandığı “Bu filmlerin ekiplerine, sinemaya gösterdikleri hassasiyet için teşekkür ederiz” cümlesiyle tuz biber ekti.
Sanki filmlerini çekenler sinemaya gösterdikleri hassasiyetten değil, keyifleri öyle istediği için vazgeçtiler festivale katılmaktan!
Neticede müthiş tatsız bir atmosferde başlıyor 51. Altın Portakal Film Festivali.
Tam da memleket gibi; kamplaşarak, kutuplaşarak...
Benim içim; böyle durumlarda hep olumlu, yumuşak bir söz arıyor, tutunmak için. Yönetmen Erdem Tepegöz’ün yazdıkları böyle bir etki yarattı üzerimde...
“Filmini yarışmadan çektin, tepkini koydun da, gösterimden neden çekiyorsun arkadaş?” diye soruyor: “Git filmini göster festivalde. Gerekirse elinde DVD’ni dağıt, anlat derdini. Hep birlikte buluşup geleceğe dönük bir manifesto yaz, sözleşme yaz, festival söyleşilerinde halka şikayet et, festivalin ortasında forum düzenle, bu olayın anıtını dik. Fırsat bu fırsat. Sansürün kökünü kazı ortalık ayağa kalkmışken. Kaçmak protesto değildir ki. Düşman festivali değil ki bu.”
***
Evet, düşman festivali değil ki bu...
Seneye ne olacak biliyor muyuz? Daha iyiye gideceğinden emin miyiz? Tamamen terk mi edeceğiz yarım asırlık festivali peki?
“Festivalde yönetimler, jüriler değişir, halka neden ceza veriyorsun?” diye soruyor Tepegöz: “İzleyicilerden birinin tek biletlik çağrısıdır bu. Lütfen belgeselciler yeni bir kararda birleşin, gidip festivalde baş köşede, özel gösterimde yerinizi alın. Salonlar, tüm seanslar bu gündemden sonra nasıl dolacaktır. Yaşanan bu sıkıntılar belki başka bir fırsatı, özgürlüğü doğuracaktır.”
Belki... Kim bilir...

Haberin Devamı

UYANDIRAN ŞARKILAR

Haberin Devamı

Bazı sesler var, insanı sakinleştiriyor, dinginleştiriyor.
Kedi gibi kıvrılıp, dinlemek istiyorsunuz sadece.
Bazen de ruhunuzun tek ihtiyacı bu oluyor zaten.
Jehan Barbur bu durumlarda hep yetişmiştir imdada.
Şimdi de yeni albümü ‘Sizler Hiç Yokken’ ile usul usul fısıldıyor ruhunuza. Ninni gibi sanmayın; aslında uyutan değil, uyandıran şarkılar... Sadece bağırıp çağırarak, kırıp dökerek uyandırılmaz insan...
“Tüm kaybettiklerimiz ve tükenen herkes için...”
Cem Tuncer, Çağrı Sertel, Cenk Erdoğan gibi iyi müzisyenlerle birlikte yaptığı albümün iç kapağında “Yazmaya; sükunette, yoksunlukta ve yoklukta ihtiyaç duyduğumdandır. Sözcükler, sizler hiç yokken yazılır” diye yazıyor...
Bizler hiç yokken bizler için sağaltıcı sözcükler yazmış, dileyelim iyi gelsin.