Evlenip çoluk çocuğa karışmadan 30’larını geçen şehir insanının dahiyane buluşlarından biridir, en yakın arkadaştan çocuk yapmak. Eğer birlikte güldüğün, eğlendiğin, dara düştüğünde gece yarısı arayıp yardıma çağırabildiğin ve omzunda ağlayabildiğin bir arkadaşın varsa, ‘kanka’ sınıfından, illa o konuşmaların bir yerinde “Şu yaşa geldiğimizde evlenmemişsek beraber çocuk yapalım” fikri geçer. Tabii ki tüp bebek yöntemiyle, ne düşünmüştünüz, insan kankasına ‘o gözle’ bakar mı?
Filmimizin (‘Dünyanın En Güzel Kokusu’), kahramanları Derya ile Hakan da bu türden iki arkadaş. Hakan ‘Kalbim bir kere kırıldı, bir daha hiçbir kadına güvenmem’ klişesinin ete kemiğe bürünmüş hali. Gecelerde bir terminatör gibi dolaşıyor, hiçbir sabah yanında uyandığı kadını tanımıyor. Kadın cinsine karşı neredeyse. Derya hariç.
Elindeki anahtarla istediği zaman Hakan’ın hayatına girebilen Derya’nın onun başının üzerinde yeri var. Üstelik sonsuz da kredisi ki, kadın türünün sözcüsü olarak ağzına geleni söyleyebiliyor.
İkilinin kimyası tutmuş
Birlikte eğlenceliler, komikler, aslında Hakan o kadar değil... Gerçekten kadınlara dair her şeyi çözmüş, aşktan umudunu zaten kesmiş, bilmiş bilmiş konuşan uçarı erkek arkadaşların ne kadar sıkıcı göründüklerine bizzat tanık olmak için sinemaya gitmelerini öneriyorum.
Hakan, ancak yıllardır gündemde olan çocuk yapma önerisi Derya tarafından aniden kabul edilince, adama benzemeye başlıyor. Tahmin edileceği gibi, o ‘Sadece çocuk için, evleneceğiz, çocuğu yapıp boşanacağız’ iddiası tez zamanda yalan oluyor. İkisi de meğer aşkın burunlarının dibinde olduğunu fark ediyorlar. Bize de yakında tadımızın kaçacağını hissederek de olsa tatlı bir aşk öyküsü izlemek düşüyor.
Uğur Yağcıoğlu’nun yazıp yönettiği filmin önemli bir kozu var: Rıza Kocaoğlu ile Tuba Ünsal arasındaki kimya. Müthiş bir çift olmuşlar, insan neredeyse hikayenin boşluklarını unutarak canı gönülden inanıyor ikisine. En yakın arkadaşları Esra Ruşan ve Burak Altay da bu inandırıcılığı pekiştiriyorlar. Kız ve erkek arkadaşların kendi aralarındaki muhabbetleri çok tatlı. Bir de kötü şarkı sözleri yazmaktan başka bir işine tanık olmadığımız Hakan ile cümle içinde ‘Bizim ajans’ geçirmesinden bir ihtimal reklamcı olabileceğini tahmin ettiğimiz Derya’nın bu şahane deniz manzaralı evlerde yaşamak için hayatta ne yaptıklarını bilsek sanki daha bir otururdu taşlar yerine.
Benim ‘Aşk Tesadüfleri Sever’den beri, ‘genel yönetmen’ olarak filme imzasını atan Ömer Faruk Sorak’ın ağız tadıyla bir aşk hikayesi izletmeyen sert sonlarına itirazım var aslında. Hele bu filmin, sürprizi bozmamak için yazmadığım, gayet tartışılası ve çok itiraz edilebilecek bir sonu var. Belki ilerleyen günlerde... Şimdilik diyebilirim ki, çok iyi oynanmış bir modern aşk masalı ‘Dünyanın En Güzel Kokusu’.
Mert Tünay’ın şarkısı da pek güzel. Denk getirildiği Sevgililer Günü haftasında duygulanmak ve hatta ağlamak isteyenlere, iyi seyirler...