Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Fillerle kadınların nasıl bir ortak yanı vardır dersiniz? Bilim diyor ki, filler hiçbir şeyi unutmaz. Tecrübe diyor ki, kadınlar da öyle. Ne iyilikleri, ne kötülükleri. Affeder belki ama unutmaz.

İşte bu bellekleriyle fillere benzeyen, her şeyin bir günde geçmiş sayıldığı dünyada unutmamakla ödüllendirilmiş ya da lanetlenmiş türün üç temsilcisi; üç
farklı yaştan üç yaralı - bereli kadın, büyük şehirde bir apartmanda yan yana
dairelerde yaşar.

Ortadaki, muhtemelen 30’larının sonlarında, hayatının 10 küsür senesini kendisini sevmediği açıkça görülen bir adama vakfetmiş, tam artık nikah masasına oturma vakti geldi derken kucağında gelinliğiyle terk edilmiş. Bir de üstüne üç vakte kadar adamın başkasıyla evleneceğini öğrenmiş. Sorun onda değil kendisinde yani. Şimdi de yarı ağlayıp yarı gülerek, kendisini evin içinde oradan oraya atarak arabesk şarkılarda
boğmaya çalışıyor acısını. Feci yalnız.

Haberin Devamı

ÖNCE KENDiMiZi UNUTMAYALIM
Fena halde yalnızlar

Yan dairedeki komşusu, 20’lerinde, küçük yaşta anne babasız kalmış, aile sıcaklığı nedir bilmemiş, şimdi onu kendisi kurmaya çalışıyor ama el yordamından başka hayat tecrübesi olmadığı için Instagram’dan beyaz atlı prens bulunur sanıyor. Hüsran hüsran üstüne. Fena halde yalnız.

Diğer komşu, 40’arında gelmiş, hayatın sillesini çok erken yemiş, baskıyla, şiddetle büyümüş ve kendisini doğaya, hayvanlara, kadın haklarına adamış bir aktivist. Gel gelelim bu arada korkusundan kalbinin kapılarını, pencerelerini sıkı sıkıya kapadığı için erkek eli de girememiş içeriye. Hayatta telefonla konuştuğu iki kişiden birinden aldığı haberle alt üst oluyor bir gün: Rahmi alınmadan çok az bir süresi var; ya acil çocuk doğuracak, ya bu defteri kapatacak. Karar vermesi lazım. Şimdi baba aday adayı arıyor. Çiçekleriyle konuşacak kadar yalnız.

Birbirinden parlak üç oyuncu

Yaşadığımız kentin herhangi bir apartmanında yan yana dairelerde birbirine selam vermeden yaşayıp gidiyor olabilecek bu üç kadın, tiyatro sahnesinde; BKM’de yeni perde açan ‘Kadınlar, Filler ve Saireler’de çıkıyorlar karşımıza. Yalnızlıklarıyla
tanıdık, beceriksizlikleriyle komik, çaresizlikleriyle öfke vericiler. Neyse ki oyun, bir noktada bir umudu, bir uyanış ihtimalini de sunuyor da biz ‘Ağlanacak halimize
gülüyor’ olmaktan çıkıyoruz.

Haberin Devamı

Yunus Emre Gümüş’ün yazdığı metin, Özen Yula’nın incelikli rejisiyle hiç aksamadan, su gibi akan hızlı bir komediye dönüşmüş. Üç kadını üç birbirinden parlak oyuncunun oynuyor olması da bunda önemli bir etken tabii: Vahide Perçin, Yasemin Çonka ve iki deneyimli aktrisin karşısında asla ezilmeyen Açelya Topaloğlu. Karşısında diyorum ama aslında oyun Barış Dinçel’in başarılı dekor tasarımı sayesinde her an üçünü de kendi duvarları arasında tek başına gördüğümüz, iki saat boyunca hiç yüz yüze gelmeyen üç kadının monologları şeklinde ilerliyor. Ta ki, o yan daireden gelen ağlama seslerinin sahibinin de bir insan olduğunu fark ettikleri ana kadar.

Silkinmemize neden olabilir

Üç kadının karakterlerini bir bakışta kavramamızı sağlayan kostüm tasarımı Nalan Alaylı’ya, oyunun üç daire arasında hızla dönerek akışına katkı sağlayan ışık tasarımı Murat Demir’e ait.

Oyundaki kadınların hayattaki bütün dertlerinin kadınları odağına alan birçok oyun ya da filmde olduğu gibi - bir şekilde erkeklere bağlı olması can sıkıcı. Ama belki bu yönüyle de hayatlarımızdaki harcanan zamanları görüp silkinmemize neden olabilir. Madem filler gibi hiçbir şeyi unutmuyoruz, işe kendimizden başlayalım.