Mahallede kulaktan kulağa dolaşan fısıltılar: Cambaz Rasim dün gece bu dünyadan göç etti. Nasıldı, nedendi, hay Allah, tam da ayaklanmıştı, niye böyle oldu... Ve hemen asıl ‘dünyevi’ meseleye dönüş: Peki şimdi ne olacak?
Cambaz Rasim’in vasiyetiydi, çocuklarını, torunlarını büyüttüğü bahçesine gömülmek. Oğluna yemin ettirmişti, görenler vardı. Bütün mahalleliye de Kuran’a el bastırarak söz verdirmişti, kimse satmayacaktı bahçesini aç gözlü müteahhitlere. Bu meyve ağaçlarının gölgesi daha kaç kuşağı büyütecekti.
Ama işte kendisi artık kalkmayacak gibi göründüğü uykusundayken oğluyla kızı el çabukluğuyla satıvermişlerdi bahçeyi. Beklenmedik şekilde uyanan babalarına çaresizlik içinde bahçeyi satmanın belki de o kadar kötü bir fikir olmayabileceğini gevelerken, hık diye gidivermişti Rasim. Yoksa üzüntüsünden mi ölmüştü?
İkinci Kat’ın, ünü kulaktan kulağa yayılarak büyüyen oyunu ‘Cambazın Cenazesi’ni izleme girişimlerim defalarca bir takım engellere takılmıştı. Nihayet bu hafta mümkün oldu yakalamak. Firuze Engin’in İkinci Kat izleyicilerince belirlenen ‘dönüşüm’ teması, etrafında yazdığı oyunu Berfin Zenderlioğlu meddah ve gölge oyunu geleneklerine yaslanarak sahnelemiş.
Cambaz Rasim gibi esasen çok sevilen bir adamın arkasından bile herkesin nasıl kendi derdine düştüğünü, bütün o cenaze ritüellerini ve ölü evi muhabbetlerini çok eğlenceli bir şekilde aktaran bir oyun, ‘Cambazın Cenazesi’. Tabii kimisi için fırsat, kimisi için lanet olan ‘kentsel dönüşüm’ meselesini de.
Seyirciler isyan edince...
İki inanılmaz parlak genç oyuncu Seda Türkmen ve İbrahim Halaçoğlu, Cambaz Rasim’in çocuklarını, torunlarını, geliniyle damadını, gözü yaşlı dul eşini ve de mahallenin muhtelif renkli karakterlerini müthiş bir beceriyle canlandırıyorlar. Şive falan gibi kolaylaştırıcılara da fazla başvurmadan üstelik. Bazen sadece gözünün bakışından karşımızda kimin olduğunu anlayabiliyoruz.
O doksan dakika tam bir kahkaha tufanı şeklinde geçiyor. Arada oyuncular da kendilerini tutamayıp gülme krizine girebiliyorlar ki bence bu da oyunun uslubuna uyuyor ve gayet de sevimli duruyor. Sanki hep beraber bir salonda oturmuş bir oyun oynuyormuşuz gibi. Arada seyirciyi de cenaze töreni sakinleri olarak öyküye dahil ediyorlar zaten.
Seyirci de oyunun hakkını veriyor doğrusu. Sonradan öğreniyorum ki, aslında nisan ayında sona erecek olan ‘Cambazın Cenazesi’nin son temsilini izlemeye gelen 70 seyirciden 40 kadarı oyun sonunda yukarı çıkıp “Nerede bu tiyatronun sehibi? Bu oyunu bitiremezsiniz” diye isyan etmişler. Bu da oyunun kaderini değiştirmiş.
Sahiden sevdiğiniz birilerini alıp tekrar tekrar görmek isteyeceğiniz, “Çok daraldık, biraz gülelim” dediğinizde başvuracağınız, hele hele o Dişlek Dilek ile Minnet Teyze’yi mutlaka özleyeceğiniz, neşeli bir oyun. Oyuncuları da belli ki çok memnun oynamaktan. Neden İkinci Kat’ın ‘Lüküs Hayat’ı olup yıllarca sürmesin ki?