Durup durup kafamı kurcalayan bir konu. Her meslek bir eğitim gerektirirken, araç kullanmak ehliyete tabiyken, hayattaki en zor iş olan insan yetiştirmeye soyunmanın bu kadar kolay olması ne büyük talihsizlik. Aşıkken, mutluyken, gözün karşındakini kusursuz görürken, sorgusuz sualsiz yapabiliyor, şanslıysan birlikte, daha az şanslıysan ayrı ayrı ama dostane, üçüncü seçenekte de didişerek, savaşarak, acılar içinde büyütüyorsun. O ortamda büyüyen çocuklarda kalacak izleri siz hesap edin.
Zaten hayatına önemli bir yarayla; öldürülmüş bir eş ve yalnız büyütülmüş otizmli bir çocukla devam eden Deniz Uğur’un Reha Muhtar’dan olan sekiz yaşındaki ikizlerini almak için ettiği feryatlar çok iç acıtıcı.
Anlaşıldığı kadarıyla çocukların masraflarını karşılayacak maddi olanaklara sahip bir baba, bu yüzden onların velayetini ona verme anlaşmasını kendi haklarını koruyarak kabul etmiş bir anne var ortada.
Fakat bu hakları karşı tarafın onaylamadığı bir adım attığı, diyelim hoşuna gitmeyen bir erkek arkadaş edindiği zaman elinden alınıyor.
Sekiz yaşındaki çocukların annesi, onları görmesi gerektiği kadar sık göremiyor ve velayeti geri almak için hukuk mücadelesi başlatıyor.
Biz de bu arada Uğur’un özel hayatını masaya yatırma hakkını buluyoruz kendimizde. “Babanın” diyoruz, “Çocuklarını yaşam tarzını onaylamadığı birinin yanına göndermeme hakkı vardır.” Deniz Uğur’a hesap soruyoruz, “Ayrıldın mı sevgilinden?” diye. O açıklamalar yapıyor, “İki yıldır ayrıyız. Ayrıca ben Reha Bey’den sonra kimseyle aynı evde yaşamadım” diye.
Ama bu nasıl bir haksızlık? Bize ne bütün bunlardan, bu onun özel hayatı. Deniz Uğur o çocukların annesi ve bir anne olarak hakları var, çocukların da ona ihtiyacı... Konu bundan ibaret. Gerisi hakkında hüküm vermeye kimsenin hakkı yok.
En iyiler değil merak edilenler
Geçtiğimiz hafta Hürriyet yazarı Bahar Çuhadar, hazırladıkları liste için bu sezondan en çok merak ettiğim oyunları sordu. Bahar’la birlikte İKSV Tiyatro Festivali Direktörü Leman Yılmaz ve Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı Ragıp Ertuğrul’un olduğu bir jüriydi, ben de yanıt vermekte beis görmedim.
Doğal olarak bunlar henüz sahnelenmemiş oyunlardı, zaten ‘merak’ böyle bir şey, görmediğine karşı duyuyorsun. Onun için, bazı tiyatro sahiplerinin ortaya attığı, “Görmedikleri oyunları puanladılar” tarzı eleştiriler baştan hükümsüz.
“Algı yönetimi, kötücüllük, tekelcilik” gibi iddialara ise “Buna da şükür” diyorum, “Ya FETÖ’cü bunlar” deselerdi?
Evet, oyunları tabii ki görmedim, göreceğim. Neyi merak edip etmeyeceğim de doğal olarak beni bağlar. Hürriyet Cumartesi ekinin sayfanın bir yerine basmış olduğu ‘En İyiler’ damgası da onları. Zira ben en iyilere değil, izlemek için sabırsızlandıklarıma cevap verdim.
Çok okunan bir gazetenin hafta sonu ekinde tiyatroya bir tam sayfa ayrılmasını sağlayan bu tür listelerin zararı değil faydası olduğunu, ortada bir ödül değil sadece popüler bir liste bulunduğunu ise bilmem hatırlatmama gerek var mı?
Komik mi buldunuz mesela, gülüp geçebilirsiniz. Sanatçıya da yakışır hem.