Gazeteciliğe ilk adım attığım günler, Cumhuriyet Dergi’de çömezim, her hafta yazısını dört gözle beklediğim bir yazar var: Uğur Sunar ya da sonradan öğreneceğim şekliyle Sunar Kural Aytuna.
O kadar çok yemek yazarı yok o zaman ya da benim ilgimi çeken yok, Sunar’ınkilere
Yani yemek o yazılara bahane diyeceğim ama tanıyınca anlıyorsunuz ki asla bahane değil, hayatın en büyük keyiflerinden biri, Sunar için dostlarla paylaşılan yemek ve keyifli sohbetli sofralar.
Tutkuyla seven kadın
Bir insan düşünün, hayatın her anında başka bir anlam, kadeh kaldırmaya bir vesile buluyor ve bunu da hiç tanımadığı okurlara anında bulaştırıyor. Baharı, yazı, denizi, balığı, en çok da “Benim sakallı” şeklinde yazılarında yer bulan kocası Aydın Aytuna’yı tutkuyla seviyor. “İyi yemekçiler iyi aşıklardır” diyor, “Herkesin peşinde koşmazlar. İyi aşık ile iyi koleksiyoncu arasındaki farkı bilirler. İyi yemekçiler, iyi özler ve iyi kavuşur.” Hayat onunla bayram yeri gibi.
Hüzünler de var elbette, onlar da layıkıyla yaşanıyor ve teselli gene bir arkadaş için pişirilen kekle, ya da sevdiğiniz birinin tarifi bir yemekle birlikte geliyor. Mesela bundan böyle Sunar’ın annesinin patlıcanlı pilavı hepimiz için ‘Yüksel’in pilav’...
Ya da belki Melahat Hala Tatlısı’nı deneyecek kitabı okuyan biri dünyanın bir yerinde. Sevilen birini anmak için bundan güzel yol var mı?
Ben o yazıları da, onlardan taşan yaşama sevincini de çok aradım yıllarca. Ve nihayet hepsini bir kitapta buldum: Daha sonra Radikal ve Hürriyet’te de yazan Sunar Kural Aytuna’nın yazıları ‘Soğan Öldü Yaşasın Yemek’ adıyla Yitik Ülke Yayınları tarafından basıldı.
Bu kitapta imkansız yok!
Kapağında da Semih Poroy’un 1993 yılında çizdiği Sunar portresi var, biz kendisinden önce bu resmi tanımıştık. Kitapta envai çeşit yemek tarifi var. Bir günde turşu yapma yönteminden kışlık patlıcan biber saklamanın yollarına kadar bir dolu lezzetli püf noktası, balıklar, sebzeler, börekler, etler ama en çok da ortak tutkumuz olan pilavlar. Karideslisinden ahtapotlusuna her çeşit pilav, pişirme sırlarıyla birlikte mevcut.
Ben de sizinle paylaşayım; sihirli formül pirincin üzerine tuz ve kaynar su koyduktan sonra su tamamen soğuyana kadar bekletmek ve iyice yıkadıktan sonra pirinç kadar su koyarak pişirmekmiş. Diğer sırlar kitapta.
Ayrıca zor olduğuna inanıp yapmayı aklınıza bile getirmediğiniz bir dolu yemeği çocuk oyuncağı gibi anlatıyor Sunar ve o kadar inandırıcı ki, bitirdikten sonra deneyeceğiniz kesin.
Yeterince isterseniz, ‘Kentaki’ usulü tavuk da kızartabilirsiniz, hamburgerde bir dünya markası da olabilirsiniz, Foça’daki gibi kızarmış barbun balığının üzerine yoğurt da dökebilirsiniz. İmkansız diye bir şey yok bu kitapta, ön yargılarınızdan sıyrılarak okuyun. Ve tabii Sunar’ın sık sık hatırlattığı gibi “Yerken gülümsemeyi unutmayın” hatta yine bolca önerdiği gibi “Keyiflenin be arkadaşlar, keyiflenin!”