İlk bakışta acılardan acılara sürüklenen bir kadının hikayesi, ‘Kadın’. Sırlar, entrika uzmanı yılan kız kardeş, vicdansız anne, her yanı tutmuş kötü kalpli insanlar ve bunların arasında iki çocuğuyla hayatta kalmaya çalışan Bahar. Neresi ilginç böyle bakınca? Hiç. Yeşilçam’ın mirasından devşirilmiş bir melodram gibi görünüyor.
Ama çok enteresan, içine ince ince yerleştirilmiş-yazar Hande Altaylı’nın başarısı-öyle detaylar var ki, onu farklı kılıyor. Bir kere Bahar ağlayıp sızlanan bir kadın değil, o klasik ‘kan içtim, kızılcık şerbeti içtim’ tarzı Hülya Koçyiğit karakterlerinden de değil, güçlü, hayata tutunan ve hatta komik de biri. Özge Özpirinççi de şahane oynuyor zaten. Ama bu dizide bir o kadar şahane yan karakterler var.
Yan dairedeki konsomatris Ceyda (Gökçe Eyüboğlu) mesela. İyilikle kötülüğü her insan gibi içinde barındıran, zamanla değişen bir karakter. O sessiz sedasız Bahar’ın Ceyda’yı belalısına karşı korumak için kaplan kesilmesi, konfeksiyon atölyesinde birbirine destek için mesaiye kalan kadınlar, Ceyda’nın kendi ayakları üzeerinde durma çabası, Ayça Erturan’ın oynadığı Yeliz’in Bahar’a arka çıkmaları, her bölümde hem çok ciddi kadın dayanışması mesajları hem de alışıldık dizi karakterlerinden farklı, güçlü kadınlar görüyoruz.
Gerekçe: Sıkıldım!
Ece Özdikici’nin oynadığı Doktor Jale, fedakâr anne olacağım diye mesleğini geri plana atmayan, mesaisinin orta yerine çocuğu kapıp gelen kocaya da “Niye geldiniz?” diye posta koyan bir kadın. Öyle ya, örgü örmüyor, hasta bakıyor. Son bölümde boşanmak istedi ve gerekçe olarak “Sıkıldım” dedi mesela, “Bence en geçerli boşanma sebebi. Seninle yaptığım hiçbir şeyden mutlu olmuyorum.” “Hakime ne diyeceksin? Sıkıldığım için çocuğum babasız büyüyecek mi diyeceksin?” diyen kocasına da “Niye babasız büyüsün? Biz boşanınca sen ölüyor musun?” dedi ki, eğer sonunda belasını bulmayacaksa bence Türk dizileri için devrim niteliğinde bir sahne. Çünkü sıkılmak, mutlu olmadığı için ayrılmak istemek falan erkeğe mahsustur, çoluklu çocuklu kadın sıkıntısından ölse bile boşanmaz. Zaten koca eve ekmek getiriyor, içmiyor ve dövmüyorsa sıkılmak da neyin nesi?
Dediğim gibi, korkunç kardeş Şirin (Seray Kaya) kötülükten kötülüğe savruluyormuş, öldü bilinen koca (Caner Cindoruk) yalılarda yeni karısıyla (Ahu Yağtu) sefa sürüyormuş, devam etsinler... Dizinin çok izlenesi küçük hikayeleri, çok da iyi oyuncuları var.
Şerif Erol izlemeye doyamadığım bir üvey baba mesela, terzi Enver. Zayıf gibi görünen ama kırıldığı zaman gemileri yakan, karısına aşık, yumuşak kalpli ve çok matrak bir İstanbul beyefendisi.
Çocuk gibi çocuklar
Bennu Yıldırımlar iki kızı arasında yaşadığı gitgellerle alışılmadık bir anne. ‘Annemin Şarkısı’ filminden tanıdığımız Feyyaz Duman işin ‘sevgi emektir’ kısmının hakkını veren, ‘Selvi Boylum Al Yazmakım’ın Cemşid’i gibi bir adam ve nasıl iyi oynuyor.
Çocuk oyuncular büyümüş de küçülmüş değilller, çocuk gibi çocuklar. “Şimdi oturup ağlayacak mıyız?” diye yabana atılacak bir iş değil yani. Hele birbirinin gözünü oyan, tek gayesi koca bulmak ya da olanı elinde tutmak olan kadın karakterlerden sıkılanlar için.