İyi geliyor sahiden. Batı’da “Aman bize bulaşmasın” diye kapıyı bacayı kapatma eğilimi yükselirken, Damon Albarn gibi bir müzisyenin doğunun sesini dünyaya duyurmaya çalışması insanlığa dair ciddi umut veriyor. Suriye deyince akıllarına kan revan ve deniz ortasında batmış botlar gelen bir dünyaya “Bir de bu var” diyor, “Oranın bir müziği, çok değerli müzisyenleri, uçsuz bucaksız bir kültürü var.”
Sadece Suriye’nin değil kulaklarınızı açarsanız tanımadığınız her ülkenin size kendini anlatacak bir müziği var ve bunlardan bazılarıyla biz tanıştık pazartesi akşamı 23. İstanbul Caz Festivali’nin açılışında. Blur ve Gorillaz’ın beyni Damon Albarn ile şef Issam Rafea yönetimindeki 50 kişilik Suriyeli Müzisyenler Orkestrası bizi aldı, diyar diyar dolaştırdı.
Cezayir, Lübnan, Mali, Moritanya, Senegal, Tunus... Çok farklı ama müzik diliyle sağlam bir ortak paydada buluşan çok iyi müzisyenler.
Tunus asıllı caz ve sufi müzik ustası Mounir Troudi mesela, sesiyle büyüledi hepimizi. Ya da ‘ngoni’ üstadı Malili Bassekou Kouyate... Sonra Noura Mint Seymali; dokuz yaylı arp olarak da bilinen ardine’i ve yine eşsiz bir sesle inletti Açıkhava’yı.
Yanında Arapça hip-hop’un kraliçesi denen Malikah... Daha sonra Arap hip-hop’ının ünlü isimlerinden Eslam Jawaad’la bir daha çıktılar sahneye, yanlarında da Türkiye’den Ceza. Daha kimler, kimler...
Birkaç saatliğine yüzleri güldü
Bizim kuşak için bir dönem milli marşa dönüşen ‘Ya Rayah’ ile gelen Rachid Taha hepimiz ayağa kalkmadan şarkı söylemeyeceğini de bildirdiğinden bir doruk noktası oldu konserde. Finali Suriyeli Müzisyenler Orkestrası yaparken, Suriyeli mülteci çocuklar seyirciler arasında zıp zıp zıplıyordu. İstanbul Caz Festivali’nin Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ile yaptığı ortak çalışma ile getirilmişlerdi konsere. İttiğimiz kaktığımız, üç kuruşa çalıştırdığımız, belediyenin iftar sofralarından bile kovduğumuz, bir pideyi çok gördüğümüz çocukların birkaç saatliğine yüzü güldü, hiç değilse.
Bütün bunlar olup biterken, projenin yaratıcılarından Damon Albarn, yüzünde saygılı bir tebessümle arkalarda oturmayı tercih etti. Bir tek piyanosunun başına geçip ‘Blackbird’ü söyledi, bir de gitarıyla ‘Out of Time’ı, hepsi o. Sahne Suriye’nindi o gece.
Gorillaz’ın ‘Plastic Beach’ albümündeki ‘White Flag’ parçasında birlikte çalıştığı Suriyeli müzisyenleri 14-18 NOW adlı proje kapsamında yeniden bir araya getiren Albarn, bu ekiple toplam altı konser verdi: Holland Festival’le başlayan yolculuk Glastonbury Festivali ve Londra Southbank Center’dan sonra İstanbul’a gelmişti, buradan Danimarka’ya geçti. Final ise Köln Philharmonie ile oldu.
İstanbul konserinin ertesi akşamı, Roskilde Festivali’nden Albarn’ın sınırları kapatmanın tehlikeleri üzerine konuştuğu video düştü YouTube’a: “İzole edersek komşularımızı tanıyamayız,” diyordu: “Tanımadıklarımızdan korkarız. Açın sınırları.” Ve daha bir gün önce bulunduğu şehir için; konserin ertesi günü kalbinden vurulan İstanbul için 1 dakikalık sessizliğe davet ediyordu izleyicileri.
Bu da iyi geliyor. Dünyanın bir ucunda birilerinin bir konserde İstanbullu kurbanları anması.
‘Müziğin birleştiriciliği’ klişelerinin haklı bir yanı var: Müziğini dinlediğin bir ülkeyi o kadar da ‘yabancı’ göremiyorsun. İlla bir notası tanıdık geliyor.