İstanbul Tiyatro Festivali’nin iki yılda birden her seneye dönmesine ne kadar sevindiysem, bağımlılık yapan tiyatro topluluğu Schaubühne’nin ‘III. Richard’ ile bir kez daha festivale gelecek olmasına da bir o kadar mutlu olmuştum. ‘Hamlet’i ile büyülendiğim, ‘Bir Halk Düşmanı’ ile takibi sürdürdüğüm, arada Berlin’e gidip ‘Venedik’te Ölüm’ü tek kelime anlamadan, altyazısız ve nefesimi tutarak izlediğim yönetmen Thomas Ostermeier’den bir ‘III. Richard’ ikramiye gibi bir şeydi.
Gelgelelim Schaubühne, festivalin başlamasına bir hafta kala gelmeyeceğini bildirdi. İKSV’nin açıklamasında başka detay yoktu. Aslında gerek de yoktu. Ama AFP’ye yaptıkları açıklamada özetle, “Türkiye’deki politik ortamdan duydukları endişeden ve ekibe güvenlik garantisi veremediklerinden ötürü bu kararı aldıklarından” söz ediyorlar. Türkiye’deki ‘fan’larını hayal kırıklığına uğrattıları için üzgün olduklarını da ekliyorlar.
Ne diyeyim, sağ olsunlar. Biz de üzgünüz sahiden. Bu son dakika iptalinde insana sahiden hiç adil gelmeyen bir taraf var. Bütün biletler satılıp, insanlar programlarını ona göre yapıp, kimi seyahatini değiştirene kadar ne beklediklerini merak ediyorum. Ne umuyorlardı o son ana kadar?
Komplo teorileri üretiliyor
Düşünün ki, duruma anlam ararken İKSV’nin aslında baştan beri gelmeyeceklerini bilip, Schaubühne’yi bir reklam aracı olarak kullandığına dair komplo teorileri üretenler oldu. Sanki festival dört gözle beklenen, biletleri haftasında biten bir etkinlik değilmiş ve son dakika iptali hoş bir reklam
aracıymış gibi.
Neyse, kendi kendimizi yerme konusunda rakip tanımadığımız zaten bir sır değil. Beni asıl etkileyen, bütün hayal kırıklığıma tercüman olan Yeşim Özsoy’un “Türkiyeli bir tiyatrocu ve vatandaş olarak” Ostermeier ve Schaubühne’ye hitaben yazdığı mektup oldu.
‘Oyunun ruhuna aykırı’
“21’inci senesinde olan festival, kapalı gişe olan oyununuzu Türkiye’ye gelmekle ilgili korkularınızdan dolayı iptal etmek durumunda kaldı” diyor yazar, yönetmen ve oyuncu. Sonra da şöyle devam ediyor Özsoy: “Bunu inanılmaz vahşice ironik ve oynadığınız Shakespeare’in ‘III. Richard’ oyununun ruhuna aykırı buluyorum. Savaşlar, faşizm ve terörizm artık sadece uzak ülkeleri vuran lokal bir mesele değildir. Global bir meseledir. Ve kendi şimdilik görece ‘güvenli’ topraklarınızda saklanarak bunlardan korunamazsınız.
Dahası ‘III. Richard’ı kendi ‘güvenli’ alanlarınızda oynamaya devam etmek, her ne kadar cesur ve sert oyunlar yapsanız da ne tiyatroyu, ne hayatı ne de dünyayı daha iyi bir yer haline getirir. III. Richard’ı korkulardan dolayı oynamamak, kralın krallığının kendi hayatınızdaki performansı gibidir. Oyunun hedef ve içeriğiyle tamamen çelişir.”
Kendilerinden daha cesur ve empati içeren bir karar bekleneceğini dile getirerek sona eriyor mektup. İyi olurdu sahiden, bunca yıllık duruşlarına yakışır olurdu. Ama olmadı.
Festival, 13 Kasım’da 21’inci kez başlıyor. Bize düşen, 20 yıl boyunca binbir güçlükle yaşatılan bu festivale sahip çıkmak, onun-ve tabii korkmayıp gelen konukların-kıymetini bilmek.
‘III. Richard’ı da Altıdan Sonra Tiyatro’dan, Yiğit Sertdemir’in rejisi ve performansıyla izlemek.