Spor yazarı - Socrates Dergisi Genel YayınYönetmeni Caner Eler ve altı arkadaşının Kalpazankaya’da yaşadıkları, hiç de sır olmayan bir yönümüzü bir kez daha gözler önüne serdi: Ortada tecavüz varsa edileni, cinayet varsa öleni, dayak varsa yiyeni sorguluyoruz biz.
Önce bilmeyenler için olayı özetleyelim: 30’lu yaşlarında üç kadın ve dört erkekten oluşan grup, yemeklerini yedikten sonra hesabı öderken adisyona göz atıyorlar, ‘şalgam’a benzer bir şey yazdığını görünce, şalgam içmedikleri için olsa gerek, “Şalgam mı yazıyor burada?” diye soruyorlar. Şefin “Ne bileyim ne yazıyor, ne olmuş?” sorusuyla başlayan sürtüşme “Ne yazıyorsa ödeyin gidin lan” şeklinde bitiyor. Daha doğrusu yeni başlıyor, çünkü mekan çalışanları Caner Eler ve arkadaşlarının üzerine çullanıyorlar.
Eler’in arkadaşlarından birinin ekşi sözlükte yazdıkları şöyle: “Başında aşçı şapkasıyla ocakçısından tut, yaklaşık bir 10 dakika kadar sonra ortalık durulduğunda ‘abi siz gayet iyi, kibar adamlardınız; niye böyle yaptınız?’ minvalinde bir şeyler sayıklayan komisine kadar geldiler. 20 kişi dövdüler bizi. Ben bu yaşımda ilk defa dün gece anladım ki dayak yerken yapılması gerekenlere dair zerre fikrim yokmuş. 20 kişi üzerimize saldırırken ‘yapma kardeşim dur’ diye arkadaşımı kollarından tutmuş bir halde buldum kendimi. Hal böyle olunca bir beş dakika kadar itiş, kakış, arbede, masa, sandalye; bir hayli tepindiler üzerimizde.”
İnsanın deli olması lazım, “Üzerimizde tepindiler” diye uydurmak için. Tabii sonra karakola gidiliyor ve şu an olay mahkemeye havale edilmiş durumda.
Onlar efendi davrandı
Peki sosyal medyada neler oluyor? Caner Eler de arkadaşı da olayı son derece derli toplu anlatan, ayrıca mekanın linç
edilmesini değil bir daha müşteriye insan gibi davranmasını amaçlayan yazılar yazdılar. Aynı şekilde karşılık verilmesi önerilerine karşı şiddete karşı insanlar olarak dayağı kendileri yiyince kötü, mekan çalışanları yiyince komik bulmadıklarını tekrarladılar. Kızlı erkekli tartaklanıp kafalarına sandalye indirilmiş insanlar olarak son derece efendi davrandılar yani.
Ama mekan cephesinden gelen savunma mesajları, masada içilen rakı miktarının altını çizip, “Alkollüydüler, hesaba itiraz ettiler, tatsızlık çıkardılar” üçlemesini
tekrarlıyor.
İşin ilginç yanı, insanlar da sürekli bunu sorguluyor: “Ne kadar içildi?”, “Kaç para hesap geldi?”, “Siz taşkınlık yaptınız mı?”
Yani belli bir alkol düzeyini tutturursan dayak yemen normal. Orası meyhane değil pastane mi acaba da yanlışlıkla içkili gittiler?
“Hesap ne kadar geldi?” sorgu suali, “Adam başı ne kadar gelirse itiraz etmek caizdir” hesapları var bunun yanı sıra. Kalpazankaya’nın ilk vukuatı olmadığı zaten yıllardır yazılanlardan görülüyor. Herkesin yazdığı ve hepimizin hem fikir olduğu şey, manzara harika, çalışanlar kaba, fiyatlar yüksek. Bizzat kendim de deneyimlediğim için bu üçünün de doğru olduğunu biliyorum. Hal böyleyken, neyin sorgusu bu? Kazıklanmak normal, kazığın boyutları merak konusu.
Sonuç olarak, Caner Eler ve arkadaşları dört gündür yedikleri dayağın hesabını veriyorlar. Açık açık “Ben böyle bir olay duyduğumda önce o kişiler nasıl davranmış, bunu sorgularım” diye yazan var. Dayağın, hele hele bir mekanda, müşterinin çalışanlardan yediği dayağın hak edilebilen bir şey olduğuna inanmak kadar tehlikeli bir şey var mı? Amasız, bahanesiz, karşı tarafı suçlamadan samimiyetle özür dilemek bu kadar mı zor?