Hani şu ‘kadının gücü’ meselesi var ya; “Kadının gücünü hafife alıyorlar”, “Kadının gücünden korkuyorlar” gibi klişelerle tamamlanan. “Ortada kadınların kıstırıldığı, bastırıldığı bir düzen varken kadının hangi gücünden söz edebiliriz ki?” diye sormak mümkün. Ama ne yazık ki cevabı, kadının nasıl o kendisine karşı olan düzenin bekçiliğine, hemcinslerinin gardiyanlığına soyunduğunda gizli. Hani o “Ne derler?” korkusu var ya, bir taraftan biz de ‘dediğimiz’ için beslenip büyüyor böyle. Ve kendisini en ‘yırtmış’ zannedeni bile yakalayacak bir yer buluyor. ‘Ana Yurdu’nun Nesrin’ini yakaladığı gibi.
Senem Tüzen’in ilk filmi ‘Ana Yurdu’, işinden ve kocasından ayrılıp romanını bitirmek için anneannesinin köy evine, ‘ana yurduna’ dönen Nesrin ile
ona göz kulak olmak kisvesi altında nefes aldırmamak üzere bavulunu alıp başına dikilen annesi Halise’nin hikayesini anlatıyor. Tabii ki Halise çok seviyor kızını bütün anneler gibi, hep onun ‘iyiliğini’ istiyor, ‘hakkında hayırlısı’ ne ise o olsun, bütün derdi bu.
Sonra ne derler?
Ama işte o ‘hayırlı’nın da kendi bildiği - öğrendiği - gibi olanını istiyor gene. Ölmüş olsa da hâlâ tepelerinde olanca heybetiyle oturan kendi annesinin gölgesi altında o ne öğrendiyse kızına da onu aktarmak, derdi. Dinin, geleneklerin, göreneklerin, elalemin baskısı eksik olmasın, ensesinden. Sonra ne derler? “Ayıp” derler, “Günah” derler, “Ahlaksız” derler. Derler de derler.
Diyorlar da nitekim. O Nesrin’in kendisini kucağına attığı sözde ‘şefkatli’ ana yurdunda kadınların çenesi hiç durmuyor. Hepsinin gözü bir diğerinin ‘iffet’inde. “Bu saatte çıkma”, “Yalnız gitme”, “Eğilme, için görünüyor”. Ne uyarılar bitiyor, ne dedikodular. Erkek baskısına gerek yok, kadınlar kendi kendilerine mükemmel çeviriyorlar, bizzat kendilerini öğüten çarkı. Bir tanesi yanılıp farklı yola sapacak olsa, “o...u” yaftasını yapıştırıveriyorlar boynuna.
Sonunda Nesrin, değil romanını bitirmek, nefes alamaz hale geliyor. Annesini tutkuyla seviyor evet, ama bir o kadar da kurtulmak istiyor ondan. Biri kendi yetiştirdiğinin kendisinden uzaklaşmasından, diğeri kendisini dünyaya getirene benzemekten ölesiye korkan iki kadın. İkisinin birden mutlu çıkması mümkün değil bu düğümden.
Bir süredir moda olan ‘köyümüze dönelim’ nostaljisine de, her dem taze ‘kutsal annelik’ müessesesine de farklı bir yerden yaklaşan bir film, ‘Ana Yurdu’.
Esra Bezen Bilgin ile Nihal Koldaş, aralarında bitmeyen bir gerilimle birbirlerini bir iteleyip bir kucaklayan anne - kızda çok başarılılar. Filmin o tek nefes aldıran neşeli sahnesinde, ikisine de kızmaktan - sinir olmaktan vazgeçip bu pamuk ipliğine bağlı görünen ilişkisinin neden kopmadığını anlıyorsunuz.
Çare göbek bağını kesip atmakta mı, yoksa varlığını kabullenmekte mi, her iki koşulda da varılacak son aynı mı, bunlar da geriye kalan sorular...