“Film gerçek oldu”. Genellikle hoş tesadüfler için, romantik durumlar ve gerçekleşen hayaller için kullanılan bir ifade. Ama annelik müessesini biraz da fazla acımasız bir yerden tartışan bir film gerçek olunca, o kadar sempatik görünmüyor göze.
Geçen yıl ‘Aç Kalpler’ diye bir film izlemiştik Başka Sinema salonlarında. Tatlı başlayan bir aşk hikayesinin, çiftin bebeklerinin doğumuyla adım adım kabusa dönüşmesini anlatıyordu.
Daha doğumda hastaneye, zorunluluktan ötürü kendisine müdahale etmeye çalışan doktora, anesteziye, ilaca, velhasıl toptan modern tıbba karşı çıkan anne, kendisiyle beraber bebeğini de vegan beslenmeye, giderek de neredeyse açlığa mahkum ediyordu. Bebek büyümüyor, baba çaresiz, babaanne öfkeli, durum da içinden çıkılmazdı.
En çok “Bir annenin bebeği üzerindeki hakkı nerede başlar, nerede biter?” diye düşündürüyordu film sonunda. Çünkü o malum ve kutsal “Bebek annenindir” inanışı “Anadır, çocuğunu ölüme mahkum etse de hakkıdır”a varıyordu ve çaresiz kalan baba ile babaanne vahşi yollara başvurmak zorunda kalıyordu.
Milano’daki bebek olayı
Bu hafta bir haber okuduk, Milano’da mahkeme vegan beslenerek büyütülmeye çalışılan bir bebek anne ve babasından almış. İddiaya göre bebek 13 aylık ama 3 aylık bir bebek gelişimi göstermiş, üstelik kalp rahatsızlığı var
ve aile ameliyata yanaşmıyor.
Olaya filmdeki gibi büyükanne ve büyükbaba müdahale edip çocuğu hastaneye kaldırıyorlar. Anne - baba ameliyatı reddedince de hastanenin şikayetiyle olaya hukuk dahil olup, bebeği alıkoyuyor.
Vejetaryen ve vegan beslenme ucu bucağı olmayan bir tartışma konusu. Bir dönem vejetaryen beslenmiş, son derece faydasını görmüş biriyim.
Bunu sürdürememiş olmak benim sorunum ama insanların size et yedirmek için nasıl baskı yaptığını, bunaltana kadar soru - daha ziyade de yorum - bombardımanına tuttuğunu bilecek kadar et yemeden etli sofralarda oturdum.
Yetişkin insanların birbirinin yediğine içtiğine karışmasının deli saçması olduğuna inandığım kadar, insanın aslında otoburluğa yakın olduğuna da inanıyorum. Ya da en azından yetişkin birinin varsa eksik kalan demiri ya da B12 vitaminini, takviyelerle tamamlayıp sağlıklı bir şekilde hayatına devam edebileceğine.
Sonsuz hak tartışması
Fakat söz konusu olan seçme şansı olmayan, hücre yapısı ve beyni yeni oluşmakta olan bir canlıysa, burada kendi inanışlarımızın ne derece geçerli olduğu konusunda şüphelerim var.
Son derece güvendiğim ve de ön yargısız olduğunu bildiğim diyetisyen tanıdığım Canan Aksoy’a sorduğumda, bebeklerin gelişiminde hayvansal proteinin yerinin başka yollarla doldurulmasının neredeyse imkansız olduğu yanıtını aldım. Bizim için mümkündü ama bebek için değildi.
Her şeyden önce beynin gelişmesine engel oluyordunuz ve ufak bir araştırmayla bunun sayısız örneğine ulaşmak mümkün.
Doğadaki diğer canlıların yaşam hakkını gözeterek, hayatı sürdürmek istemek müthiş saygı duyulacak bir seçim. Ama ortada sorumlu olduğumuz başka bir hayat varsa ve bebeklerin vegan beslenmesi konusu en azından hâlâ tartışmalı bir durumsa, “Bebek annenindir”in tanıdığı sonsuz hakların sınırı orasıdır gibi geliyor bana.