Ece’ye gittim geçtiğimiz gece. Asmalımescit’in son direnenlerinden 9 Ece Aksoy. Biraz soluklanıp iki tanıdık görmek için uğradığımız Yare, mal sahibinin manasız zam ısrarından beri boş duruyor ya; orayı yaratan gazeteci arkadaşımız Eray Özer de gelmiş Ece’ye katılmış. Birlikte daha güçlü olacaklarına inanmışlar.
Yediğim içtiğim benim olsun, onlar anlatılmaz tadılır, ben ‘G’ece Postası’ndan söz edeyim. Ece Aksoy’un arası sadece meyve sebzeyle değil, kağıt kalemle de iyi. Bunu ‘Milliyet Sanat’a yazdığı öykülerinden de biliyoruz ki, o öyküler bu sene Doğan Kitap’tan ‘Yemekte Rüzgar Var’ adıyla yayımlandı. Şimdi bir de gazeteci gelince yardıma, karar vermişler ilki 1999’da çıkan ‘G’ece Postası’nı canlandırmaya.
En küçük gazete
Dört yapraklı bir gazete, ‘G’ece Postası’. Üzerinde ‘En küçük gazete’ yazıyor ama içi dopdolu. Ece kalemini onunla beraber olan meyvelere, sebzelere ve eşyalara teslim etmiş. Mesela tahta sandalye olduktan sonra, huysuz sahibinden kurtulmak için bir an önce kırılmayı hayal eden meşe ağacını dinliyoruz. Ya da Eskişehir’in kırmızı toprağından Salih Usta’nın yaptığı güveç ve maydanoz sufle tarifi veriyor. Ece’nin diyar diyar dolaşarak topladığı malzemelerin hakkını vererek... İkinci sayıda baklava yufkası alıyor sazı eline ki, şu sıralar Ece’ye gelenlerin favorisi bu yufkadan yapılan börek.
Meşhur ‘domatese kar yağdı salatası’nın sırlarını öğreneceğinizi sandığınız yazıda ise tek öğrendiğiniz Ece’nin elinde küçük bir çakıyla pazarları dolaşarak, ucundan bir parça kesip bütün domatesleri tattığı oluyor ki, “Ben evde yaptığımda neden aynı olmuyor?”un cevabı bu olabilir muhtemelen.
Bir de dedikodu bölümü var, Ece misafirleri olarak ne giydiğinizle değil hal ve gidişinizle ilgileniyor, haberiniz olsun. Beş votka içtiniz sanırken, asıl sayının sekiz olduğunu ‘G’ece Postası’ndan öğrenmeniz işten değil. İkinci sayıda, köşenin konuğu Derya Alabora. Şöyle diyor ‘G’ece Postası’: “Film setinde bisikletten düşürülüp, ayak bileğini 83 yerinden kırdıktan sonra film ve dizi senaryoları yağmaya başlamış. ‘Oh ne iyi, işler açılıyor’ derken hepsinde bulunan nota ilişmiş gözleri: ‘Bu gece okuyup sabah 05.30’da şu adreste sette olun”.
Şaka mıdır ciddi midir, şakaysa Ece müdavimi yapım şirketleri “Evet ya, bu da olabilir, neden olmasın?” diye feyz alırlar mı, bilemem.
Karaköy’den uçtu Şişhane’ye kondu
Ortalık ‘Cunda mutfağı’ niyetine birbirinin aynı otları sunarken; farklı mezeleri, balıkları, şahane manzarası ve bunların ikisini birleştirdi diye müşteriden bir servet isteme hakkını kendinde görmemesiyle pek sevdiğim bir balık lokantası vardı: Galatalı. Bir şubesi Suadiye’de, diğeri Karaköy’de.
Karaköy’deki terasında bulunduğu otelin tadilatı nedeniyle epeyce kapalı kaldı. En sonunda açılma haberi Şişhane’den geldi. Galatalı Plus olmuş adı. Meşrutiyet Caddesi 108 numarada, Daru Sultan Otel Galata’nın tepesinde uçsuz bucaksız bir Haliç manzarası, mutfak hem bildik hem de yeni eklemeler var. Safranlı fava, balkabaklı mücver, isli uskumru, kabak çiçeği pane, sadece birkaç örnek ve yine lezzette sınır yok. Güleryüzler baki.