Orta yerde üzeri pastalarla, keklerle, kısırlarla, böreklerle dolu bir masa. Pembeli yaldızlı, cicili bicili. 10 kişilik bir çocuk doğum günü partisi olabilir mesela.
Sonra bangır bangır çalan bir pop şarkısı eşliğinde en az sofra kadar süslü ev sahibesi giriyor içeriye. O da pembeler içinde. “Bu sabah erken uyandım, işe gitmiycem / Kahvaltımı hazırlıycam ama etmiycem / Niye biliyon mu? / Çok derdim var çok” şarkısını söyleyerek ve de oynayarak bir ‘sabah şekeri’ tadında sofranın son rötuşlarını yapıyor ve en az kendisi kadar ‘dertli’ arkadaşlarını beklemeye başlıyor.
Birazdan anlıyoruz ki sofra 10 tane çocuk için değil, üç yetişkin, etrafında olan bitene gözünü, kulağını kapama; görmeme, duymama, konuşmama ustası kadın için hazırlanmış.
Mask-Kara Tiyatrosu’nun 25’inci sezon açılışını yapan ‘Ev Yapımı?’ adlı oyunun üç kahramanı bu kadın. Belli ki eski arkadaşlar, birbirlerini eksilen ödemlerini, eklenen botokslarını anında tespit edecek kadar uzun zamandır tanıyorlar.
Üçünün de “Çok dertleri var, çok” ve bir yandan detoks sularıyla börekleri lüpletirken bir yandan da hayatlarını işgal eden önemli meseleleri paylaşacaklar. Büyük bir ‘farkındalık’, ‘kabul’ ve ‘şükran’ duygusu içinde. Arada kalkıp iki göbecik de atacaklar tabii. Hep dert hep dert, nereye kadar?
Yalnız bu çay partisinin her zamankinden bir farkı var ki biz de bunu oyun içerisinde yavaş yavaş öğreniyoruz, kahramanlarımızın gergin telaşından. Soyadlarıyla birlikte sorumluluklarını taşıdıkları CEO kocalarından gizli bir ‘eylem’ planlamaktalar. Tabii ki risk almadan, kendilerini ve de saygın soyadlarını - tehlikeye atmadan, hatta burunlarını güvenli yuvalarından çıkarmadan. Güvenli ve steril bir eylem.
Bana, “Cumartesi Anneleri ve genel olarak bizim büyük duyarsızlığımız üzerine bir komedi yapılır mı?” dense, muhtemelen cevabım “Daha neler?” olurdu. Ama Şenay Tanrıvermiş’in yazdığı, Hülya Karakaş’ın sahnelediği ‘Ev Yapımı’, komedinin gücünü bir kez daha gösteren bir oyun. Bazen en yakıcı konuyu aynı yakıcılıkta anlatmaya çalışmaktan daha etkili olabiliyor mizaha başvurmak, güldünüz diye o konunun ciddiyetine zarar vermiş olmuyorsunuz.
Aynı zamanda böyle bir meseleye olayın içindekilere değil dışındakilere bakarak yaklaşmak da parlak bir fikir. Orada o anneler otururken tam önlerinden geçip pilatese giden kadınlar mesela, ne düşünüyor, ne hissediyor, nasıl gördüğünü görmemeyi başarıyor yahut başarıyor mu?
Hülya Karakaş’la beraber Ebru Üstüntaş, Makbule Meyzinoğlu, Ayşenur Nuhoğlu ve Mert İşcan’ın oynadığı oyun, seyirciye bu soruları sordururken epey de güldüren bir absürt komedi. Şenay Tanrıvermiş’in duyarsızlık konusunda bütün yükü kadınların omzuna yüklemesine itirazım var, bir kadın yazar olarak hem de. Bu tercihin dışında iyi oynanan, derdini aktaran hem de eğlendiren bir oyun ‘Ev Yapımı’. Özellikle üç kadının ‘inanılmaz duyarsızlıklarını affettikleri, kendilerini şükranla sarıp sarmaladıkları kabul seansı’ unutulmaz. Bir de oyun boyunca sahnenin iki ucunda ayakta duran siyahlı oyuncuların yaptığı “Çok duyarlılar, çok” gibi ‘uyarıcı’ müdahaleler olmasa, bence çok daha akıcı olacak. Seyirci durumun absürtlüğünü kendisi fark ediyor zaten.