Öyle şaşırtıcı bir yönetmen ki, her seferinde karşınıza bir bilmece, bir sürpriz, çözmeniz gerekecek bir düğüm ve sinema salonundan çıkarken birlikte götüreceğiniz bir soru çıkarıyor. Sonuncuyu özellikle çok önemsiyorum, o bir buçuk saatin peşinize takılacak bir sorusunun olması benim için iyi film ölçülerinden biri.
Sağolsun François Ozon da bu anlamda hayli cömert. Tutmuş, yedi yaşında başlayıp bir tanesinin gencecik yaşta hastalanıp ölmesine kadar bir an kopmadan devam eden bir kız arkadaşlığından yola çıkıp bütün erkeklik, kadınlık meselelerini, cinsiyeti belirleyen kodları, dostluk ile tutku arasındaki ince çizgileri kurcalayıp durmuş. Eşsiz İngiliz gizem yazarı Ruth Rendell’dan serbest bir uyarlama olan filmin adı; ‘Yeni Kız Arkadaşım’. “Sarah amansız bir hastalığa yakalanınca kocası David ile yeni doğan bebeğini en yakın kız arkadaşı Claire’e emanet eder” cümlesinin düşündürdüğü hikayeyi anlatmıyor elbette.
Yani Claire gidip sevgili arkadaşının emanetini teselli ederken baştan çıkarmıyor. Aksine, bazen - hatta sık sık - aşktan çok da farkı olmayan kız arkadaşlığının karmaşıklığı, Claire ile David arasında da farklı bir sır paylaşımına, bir anlamda suç ortaklığına dönüşüyor. Tadını kaçırmamak için detaylarına girmeyeceğim ters köşeler içeriyor film.
Şu kadarını söylemeliyim ama; müthiş aktör Romain Duris’yi zaman zaman gizemli ve çekici bir kadın olarak izleme olanağı buluyoruz filmde. Hayatında hep bir kadını oynamak istemiş ve filmdeki adıyla Virginia’yı yaratırken biraz Julia Roberts’tan, biraz Gena Rowlands’dan esinlenmiş. Nasıl bir karışım olduğunu siz hayal edin. ‘Yeni Kız Arkadaşım’; gizemli, şaşırtıcı, düşündürücü bir film. Bu hafta İstanbul Film Festivali’nde gösterilecek. Gösterime girmeden yakalama fırsatınız olusa değerlendirin...