Türk oğlan annesinin nelere kadir olduğunu, istediği yuvayı kurup istediğini yıkma kudretine elbette sahip olduğunu hayatta olduğu kadar ekranda da canlı canlı izlemiş bir milletiz yıllardır. Herhalde - umarım - görüp göreceğimiz en korkunç örnekler o ‘Gelin - Kaynana’ yarışmalarına toplanmıştı ve hasarlarını da bırakıp gittiler.
Şu ara televizyondaki yazlık romantik komedi dizilerinde de öyle fena oğlan annelerine rastlıyorum ki, bu karakteri ısıtıp ısıtıp karşımıza koymak şart mı diye düşünmeden edemiyorum.
Hepsi oğullarına aşık, onun bu dünyaya gelip gelecek en yakışıklı, en şahane, en kusursuz yaratık olduğundan emin ve tabii ki ‘oğluşlarına’ layık kız yok yeryüzünde.
Daha doğrusu bir tane var, onu da onlar biliyor. “Aşık falan değilsin, olduğunda ben sana söylerim” diyen Semra Hanım gibi tıpkı. Bakınız, ‘Yüksek Sosyete’de Kerem’in (Engin Öztürk) annesi Ayşen (Hülya Gülşen Irmak). Delikanlı bir takım elbise giyiyor, “Ah ah ah, babası koş benim oğluşumun yakışıklılığını gör, şu kaşa göze bak, tu tu tu maaşallah...” Bitmeyen bir güzelleme. Sonra o adamın kuracağı ilişkiden hayır bekle.
Diyelim sevdiği biri var, değil mi? Yok, annesi illa mahalledeki kendi beğendiği kızla başgöz edecek onu. İstemediğinde günlerce küsüp konuşmuyor oğluyla, o derece.
Zaten sabıkalı olduğumuz bir alan
Bu oğlan annelerinin bir önemli özelliği de, paşa oğullarını baş üstünde gezdirirken, eğer kızları varsa onun canına okumak. Mesela aynı dizide Zuhal Olcay’ın oynadığı Süreyya, buna bir örnek. Oğluna kayıtsız şartsız tutkun ama iki kızı var, ikisinden ayrı ayrı tiksiniyor. Büyüğüne bir kocayı elinde tutmayı beceremedi diye düşman, küçüğüne onu doğurmak uğruna zor bir hamilelik geçirip sonunda rahmini aldırmak zorunda kaldığı için. Bu arada “Ben kadın değilim, senin yüzünden kadınlığımı kaybettim, bu yüzden baban da benden uzaklaştı” gibi cümlelerin nasıl tehlikeli, rahim ameliyatı geçirmiş bir dolu kadın için ne kadar incitici ve tabii ki gerçekle alakasız olduğunu da hatırlatalım.
Niye kaybedilsinmiş kadınlık? Pınar Bulut’un tasarlayıp Yazı Odası’nın yazdığı bir projeden daha fazla özen beklemek hakkımız diye düşünüyorum.
Başka bir kızını itip kakarken oğluna tapan anne de ‘Tatlı İntikam’daki Sinan’ın (Furkan Andıç) annesi Meliha. Ayşenil Şamlıoğlu pek şahane oynuyor ama bu onun evlerden ırak bir anne modeli olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kızıyla oğluna davranışı arasındaki devasa fark olsun, o oğulcuğun aşk hayatını istediği gibi şekillendirme çabası olsun, akıllara zarar. Son bölümde gizlice evlendiğini sandığı oğluna fikrini sormadan ‘sürpriz düğün’ yaptı.
Hem de adamın kendi restoranına hısım akrabayı doldurup, “Benim oğlum benim sözümü çiğnemez” diye böbürlenerekten.
Fragmandan anlıyoruz ki sırada oğlanı evlatlıktan reddetmesi var ki bence bu Sinan’ın başına gelen en iyi şey olacak. Bu karakterlerin hayatta örneği olmadığını iddia etmiyorum. Ama Süreyya hariç çoğunlukla iyi, sevimli, neredeyse olumlu bulmamız beklenen anneler bunlar ve sayamadığım diğerleri. Zaten sabıkalı olduğumuz bir alanı bir de komikmiş ya da tatlıymış gibi anlatıp daha meşrulaştırmasak mı acaba?