Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

100 katlı devasa bir inşaat. ‘Babil Kuleleri’. Camdan baktığında insanların karınca gibi göründüklerinden. “Hani reklamlardaki gibi; şehrin içinde şehre uzak.”
Günlerden pazar, çalışma sürüyor. Bir an önce tamamlanmalı ki dünyaya ‘yüksekten bakmayı sevenler’ girip lüks dairelerine oturabilsinler.
Umut ile İbrahim, 49. katın duvarını örüyorlar.
Umut öğrenci aslında. Tek hayali var, parasını denkleştirip vizesini alıp Avustralya’ya gitmek. “Nerede insan yok, ağaç var, hayvan var, orada hayat var” biliyor bunu.
İbrahim tarih öğretmeni. Üç beş kuruş kazanıp annesiyle böbrek hastası kızına yollayabilmek için inşaatta kaçak çalışıyor. Atanacağı günü bekliyor.
Kraldan çok kralcı, sistemin garantisi şantiye şefi Yavuz, boza pişiriyor enselerinde. Çabuk olmalılar, itaatkar olmalılar, görünmez olmalılar. Kaçak çalışma yakalanacak olursa ceza yer patron. Her şey patronun çıkarlarını gözetmek için. Her şey para için.
İşçilerin can güvenliği mi? Kimin umurunda? Çarşambaya yetişecek mi bu kat, cami açılışı yapılabilecek mi, siz ondan haber verin. Bir işçi ölecek olursa da, ailesini ‘görür’, konuyu kapatır patron. Patron ‘baba’ adam.
İbrahim ile Umut’un duvarını ördüğü Babil Kuleleri’ndeki kan lekesini oradan bakıldığında eğri minareli mahallelerindeki dertleri oyuncak gibi görünen Fatma ile Nazan temizleyebilir mi, o leke hayatlarının orta yerinde dururken o evi hangi parayla aldığı meçhul savcıyla karısı huzur bulabilir mi; Bulut’un oyunu ‘Babil’, bu soruları getirip koyuyor önümüze.
Aslında üç bölümden oluşan metinde tekrarladığı gibi, “Bir göz ağlarken diğer göz güler mi?” bunu soruyor - sorduruyor.

Haberin Devamı

Sade ve çarpıcı bir hikaye
Bugüne kadarki oyunlarında ele aldığı toplumsal meseleleri hiç didaktik olmadan işlemeyi başaran Ebru Nihan Celkan, bu kez de iş cinayetlerini müthiş sade ve çarpıcı bir hikaye etrafında anlatıyor.
Celkan’ın yönetmenliğini de üstlendiği oyunun yardımcı yönetmeni Aylin Alıveren. Dekor tasarımı Murat Duraklı ve Serkan Kavurt’a, ışık tasarımı Alev Topal’a, kostüm de Çağla Yıldırım’a ait.
Üç sahnede de işini bilen, numaracı, sinir bozucu bir şantiye şefi olarak gözümüzü alamadığımız Deniz Celiloğlu, oyunun bir numaralı lokomotifi. Ama zaten bütün oyunculuklar övgüyü hak ediyor. Bilhassa ilk bölümde İbrahim Ersoylu (Umut), Mensur Zirek (İbrahim) ve Deniz Celiloğlu üçlüsünü izlemek gerçek bir keyif. Karadenizli temizlikçi kadında Pınar Yıldırım, kocası Hasan ve doğacak oğlu ‘Umut’la mutlu bir gelecek hayal eden Nazan’da Zeynep Çelik Kureşli, düzenin diğer temsilcisi savcıda Murat Mahmutyazıcıoğlu ve oyunun tek ‘baş kaldıran’ karakterinde Defne Halman ile başarılı oyuncu kadrosu tamamlanıyor.
Anlattığı meselenin bütün ağırlığına rağmen seyirciyi boğmayan, hatta sık sık güldüren ama sonunda da rahatlatmayıp boğazında bir düğümle gönderen ‘Babil’, sezonun kaçırılmayacak oyunlarından biri.
O şehre tepeden bakan gökdelenlerin 50. katında çıkmayan ne lekeler var, hatırlamak hepimizin borcu. Bir göz ağlarken diğeri gülerse gelinecek nokta bu çünkü.