Massachusetts’te, göl kıyısında köhne bir ev. Zaman, o evde yaşayanlar için adeta 17 sene önce durmuş. Ne bir çivi çakılmış duvara, ne boya vurulmuş. Sanki kimse yaşamıyor gibi. Bahçedeki sandal bile bırakıldığı yerde, brandasının altında öylece duruyor.
Sonra bir adam geliyor eve. Ailenin babası Richard. Aslında bir dönüş bu. 17 sene önce çıktığı kapıdan hiç gitmemiş gibi giriyor. Yanında da kızıyla aynı yaşta görünen kız arkadaşı Lucy. Ailesiyle gecikmiş yüzleşmesi sırasında yanında duracak destek kuvvet.
Karısı Helen, sessiz bir öfke ve sabırla bıraktığı gibi korumuş göl kıyısındaki hayatı. Kızı Erica, oğlu Nate babalarını tanımadan büyümüşler. Geçen zamanda hatırı sayılır bir servet sahibi olan Richard, para yollayarak telafi etmeye çalışmış yokluğunu. Şimdiyse sahip olduğuna inandıklarını geri almak niyetinde. İçinde büyüdüğü baba evini ve parasıyla babalık ettiği çocuklarını.
Oyuncu değişikliği oldu
Çağdaş Amerikan tiyatrosu yazarları Theresa Rebeck’in Aiskhylos’un Oresteia üçlemesinden yola çıkarak yazdığı ‘Göl Kıyısı’, Mehmet Ergen’in çevirisi ve rejisiyle Talimhane Tiyatrosu’nda sahneleniyor. 2014 İstanbul Tiyatro Festivali’nde seyirciyle buluşan oyun, bir süre ara verdikten sonra birkaç oyuncu değişikliğiyle yeniden sahnede şimdi.
Truva Savaşı’ndan dönen Agamemnon Richard, Klyteimnestra ise karısı Helen. Bir de savaşa çıkabilmek için kurban ettiği kızı var ki, o da ailenin geçmişindeki karanlık sırra tekabül ediyor. Richard kaçıp kendini kurtarmış sözde, kalan üçlü ise canlı canlı gömülmüş o toprağa adeta. Şimdi gelip onları oradan sökmesi, “Burası benim” demesi mümkün mü? Hem de Klyteimnestra Helen intikam için 17 sene beklemişken.
Cumbul’u böyle görmediniz
En baştan söyleyeyim, benim için oyunun en ilginç yanı, Helen’i, o hiçbir duygusunu belli etmeyen, öfkesini sükunetle gizleyen kadını Meltem Cumbul’dan izlemek oldu. Bugüne kadar hiç görmediğimiz, bambaşka bir Cumbul, sesi ve fiziğine kadar. Bir de üzerine Helen’in kendi içindeki değişimi, ikinci perdede bambaşka bir kadın olarak uyanması var ki, görülmeye değer.
Karşısında da parlak bir oyuncu kadrosu var. Richard’da tiyatro sahnesinde daha sık görmek istediğimiz, İstanbul Tiyatro Festivali’nde Studio Oyuncuları’nın ‘Godot’sunda izleyeceğimiz için şimdiden heyecanlandığımız Yiğit Özşener, Nate’de genç kuşağın en iyilerinden Ushan Çakır, Erica’da Pelin Ermiş, Lucy’de ise Seren Şirince (Böyle hatırlatmak istemezdim ama evet, ‘İlişki Durumu Karışık’ ve sahnede de ekrandaki kadar doğal).
Jemima Robinson’ın dekor ve kostüm tasarımı, oyunun atmosferini büyük bir başarıyla kuruyor. Sahiden girer girmez göl kıyısında bir evde buluyorsunuz kendinizi. Ve tekin bir yerde olmadığınızı, her an her şeyin olabileceğini hissederek izliyorsunuz oyunu. Yakup Çartık’ın ışık tasarımıyla Neil McKeown’un müziğini de anmadan geçmemek lazım, atmosferin önemli tamamlayıcıları olarak. Kısacası ‘Göl Kıyısı’, gerilimi ve merakı sonuna kadar ayakta tutan, sürprizleri olan bir oyun. Özellikle bu türü sevenleri mutlu edecektir.