Asena Sarıbatur

Asena Sarıbatur

asenasaribatur@hotmail.com

Tüm Yazıları

Ayşe - Ece Ege kardeşler Paris’teki defileleriyle moda dünyasında büyük ses getirdi. Ayşe Ege, “Gelişme söz konusu ama moda Türkiye için çok yeni” dedi

Paris, modanın sanatın merkez- lerinden biri. Dünyaca ünlü moda evlerini, tasarımcıları, markaları barındıran ışıklı bir dünya… Onların arasına girmek, adını yazdırmak… Düşünmek dahi ne kadar heyecan verici değil mi? Zaten beğenerek takip ettiğim DiceKayek markasının Paris’teki son defilesini izlediğimde gerçekten gururlandım. Ve bu iki harika kadınla mutlaka bir araya gelip hikayelerini dinlemeliyim dedim. Beni evlerinde ağırlayan Ayşe & Ece Ege’yle keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

MODA TÜRKİYE İCİN ÇOK YENİ


- Hikayeniz nasıl başladı?

Ece Ege:Paris’teki Esmod’ta moda eğitimi aldım. Okuldan sonra sektöre nasıl gireyim diye yeni bir arayış içerisindeydim. İşe poplinden beyaz gömlekler yaparak başladım. İlk üç koleksiyon bu şekildeydi. Sonra alıcılar “Bunları nasıl kombinleyeceğiz” demeye başladılar ve bizim de rotamız hazır giyime doğru kaydı. Gömleklerin son koleksiyonunda Ayşe’yle çalışmaya başladık ve sonrasında da devam ettik. 1992 yılından beri DiceKayek olarak varlığımızı sürdürüyoruz. 1994’te Paris’te ilk defilemizi yaptık. Japonya ve Kore’de büyük firmalarla işbirlikleri yaptık. Ve sonra HauteCouture’e geçtik. Temmuz ayında Paris’te üçüncü Haute Couture defilemizi gerçekleştirdik.

- Paris ne ifade ediyor sizin için?

E.E: Paris, modanın kalbi. İmaj orada, bütün büyük markalar orada. Çok çok beğendiğim bir şehir. Sıralama yaparsam Paris, Tokyo ve İstanbul diyebilirim.

- Türkiye’de moda sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ayşe Ege:Evrim geçirdi diyebiliriz. Biz aynı zamanda üretim de yaptığımız için her aşamayı değerlendirip kıyaslayabiliyoruz. Sistem olarak, teknoloji olarak büyük gelişme söz konusu. İmalat açısından İtalya’nın ayarına geldik. Ama modanın genel değerlendirilmesini yapacak olursam; çok yeni bir kavram bu Türkiye için. Fakat zaten bir anda her şeyin olma ihtimali yok.

- İyiye gidiyoruz ama hâlâ yolumuz var diyebilir miyiz?

A.E:Şu anda daha emekleme evresindeyiz. Moda okulları açılacak, öğrenciler yetişecek... Son derece umutluyuz. Çok yetenekli gençler var ve yetişiyorlar. Aynı şekilde iyi yetişen teknik eleman var.

En tarz kadın; Vreeland

- Paris’teki Haute Couture defilesi için o listeye girmenin ne kadar zor olduğunu biliyorum… Ne kadar süre önce başlanıyor çalışmalara?

E.E: Bir sene önce başlanıyor. Jüri önüne çıkıyorsunuz. Gerçekten zorlu. Hatta beğenmezlerse bir sonraki sezon yer alamıyorsunuz. Dosyalar hazırlanıyor, toplantılar, sorular…

A.E: Tabii ki Haute Couture yeni bir iş. Yeni bir kapı açtı. Artık Couture günlük hayatta giyilebilen bir şey olarak kabul görüyor. Eskiden Couture diyince yerlere kadar uzanan tuvalet algılanıyordu. Fakat artık kumaşıyla, işçiliğiyle kişiye özel hazırlanan ve giyilebilen bir çizgiye sahip.

- Stilini beğendiğiniz ünlü isimler kim?

E.E: Diana Vreeland. Erkeksi olduğu halde bu kadar cool ve çekici görünmesi gerçekten başarı.

A.E: Kesinlikle! Gelmiş geçmiş en stylish kadın. Ben Audrey Hepburn’ü de beğenirim.

- Sizin alanınızda ilerlemek isteyen, sizi örnek alan gençlere tavsiyeleriniz neler?

E.E: İlle de yurt dışı! Paris, Milano, Londra ve New York. Kendini göstermek istiyorsan oralarda olacaksın, defile yapmak istiyorsan oralarda yapacaksın, fotoğraf çekimleri, her şeyi buralarda organize edeceksin. Mağaza açacaksan, yine oralarda olacaksın. Adını duyuracaksın, reklamın olacak ki, dünyanın her yerinde var olabilesin... Tokyo, Sao Paolo da değil Moskova da değil. Hâlâ bu dört şehir sektör için önemli noktalar.

‘Tasarımlarımız zamansız ve yaşsız’

Bizim sloganımız ‘timeless, ageless’, yani ‘zamansız, yaşsız’. Orta yaşa ya da gençlere hitap eden bir marka değil bizimki. Geçen gün bir arkadaşıma rastladım. “20 sene önce giydiğim, sizin tasarımınız olan gömleğimi yine giyiyorum ve herkes iltifat ediyor” dedi. Bunu duymak çok hoş. Demek ki, 20 sene önceki şey hâlâ beğeniliyor.