Manu Atelier markasını artık bilmeyen, duymayan yoktur. Zira adını dünyaya duyurmuş başarılı bir Türk markası... Markanın DNA’sında işçiliğe verilen önem, ilk günden beri ilk sırada yer alıyor. Her yeni gün, yeni bir markanın hayatımıza girdiği bu hızlı tüketim dünyasında, gerçek anlamda ayakta duran, adını dünyaya duyuran bir marka olmak çok zor. İşte onlar bunu başardı ve her koleksiyonda
bu başarıyı ve algıyı pekiştiriyorlar.
İngiltere, Avrupa, Orta Doğu ve Amerika gibi birçok farklı noktada satış kanallarına sahip olan marka, gerçekten çok iyi tanınıyor ve seviliyor. Ben de bu ilgi ve sevgiyi
Nasıl mı? Bu denli başarılı bir marka oluşturduktan sonra dahi, alışık olduğumuzun aksine onlar babalarının yönetiminde olan atölyelerini de, markanın merkezini de büyüdükleri, ilham aldıkları ve hayran oldukları İstanbul’da devam ettiriyorlar tıpkı ilk günkü gibi... Hem atölyelerinde hem de Çukurcuma’da yer alan ofislerinde anlatacak çok hikaye var. Çünkü onlar bu öykülerden, tarihi detaylardan, İstanbul’dan besleniyor. Şehri yaşama ve algılama şekilleri de o kadar güzel ki; markaları gibi minimal, sade ama göze çarpan detaylardan oluşuyor. Vizyonları ve bakış açıları ile yansıttıkları her detay çok kıymetli! İşte her detayı bu vizyonla en doğru şekilde yansıtma misyonlarını geçtiğimiz günlerde daha da ileri bir boyuta taşıdılar.
Stil sahibi İstanbul
Marka, ilk büyük organizasyonunu, elbette yine büyük bir sadakatle kendi şehirlerinde, İstanbul’da yaptı. Bir anda sosyal medyayı İstanbul’un en stil sahibi yansımaları sardı! Refinery29, British Vogue, Elle UK, Business of Fashion ve Grazia UK gibi ağırlıklı olarak İngiltere basınının en önemli mecralarından isimler, başından beri marka için özel olan, sosyal medyada ilk günden beri destekçisi olan influencer’lar, yani ‘#manuspeople’ markanın köklerini saldığı şehri daha yakından tanımak ve tüm detayları Merve ve Beste’nin gözünden yaşamak üzere İstanbul’daydı.