2018’in son günlerinde bir araya gelip, tanışmaktan çok keyif aldığım bir isim o; Rezzan Benardete. Her haliyle ilham verici... Birçok farklı sektörde çalışmaları ve ortaklıkları olan iş insanıyla, ‘Style*ist’ için bir araya geldik. Elbette röportajımız, Benardete ve Banu Bora Mumcu’nun birlikte kurduğu moda markası ‘In the Mood For Love’ odaklıydı. Benardete, yaşam alanlarımıza kattığı müthiş dokunuşlarla gözüne ve vizyonuna hepimizin hayran olduğu bir isim şüphesiz. Mumcu ise kariyerinde birçok farklı markanın tasarım ekibini yönetmiş ve bu anlamda önemli bir deneyime sahip... Ülkemizin en başarılı konsept mağazalarından Midnight Express’in de kurucularından... Bu iki şahane kadın bir araya geliyor ve ortaya harika bir marka çıkıyor. Aralık ayı boyunca ‘Vogue-Bugün Ne Giydim?’ sayfalarında da markalarıyla yarattıkları görünümleri sunan ikili, gerçekten ilham veriyor. Markanın adı, görsel gücü çok yüksek olan, Çin yapımı aşk filmi ‘In the Mood for Love’dan geliyor. Benardete, markanın, yaşam alanlarımıza yaptığı dokunuşları daha da geniş çerçevede düşünerek, o alanda ve evde kadının ne giyeceğine odaklanarak, ortaya çıktığını ifade ediyor. Evimizi, mobilyalarımızı, dekorasyonu profesyonel birine emanet ediyoruz ve ortaya çıkan sonuca teslim oluyoruz. Fakat söz konusu kendi stilimizi, kendi kıyafetlerimizi iyileştirmek ve yeniden yaratmak söz konusu olduğunda bir stil danışmanına teslim olmak, pek de mümkün olmuyor. İşte bu marka, adeta gardırobumuz ve stilimiz için bir danışman! Oldukça gösterişli, göz alıcı parçalar en çabasız, en cool halde karşımıza çıkıyor. Marka global olarak emin adımlarla ilerliyor. Avrupa’da birçok farklı noktada satılan ve dünyaca ünlü birçok influencer tarafından kullanılan marka, Le Figaro gibi global mecralarda da yer alıyor. Yakın zamanda adını daha çok duyacağımız ‘In the Mood For Love’ı ve bu iki muhteşem kadını siz de takipte kalın!
‘Muhafız’ın stili!Son dönemin en çok konuşulan projesi, şüphesiz Netflix’in ilk Türk yapımı dizisi ‘The Protector’ (Hakan: Muhafız). Projenin her detayıyla ilgili birçok yorum söz konusu. Beğenenler var, olumsuz yönde eleştirenler var. Bu görsel işlerin karşılaştığı bir durum elbette. Herkese açık ve ulaşan durum, yine herkesin fikir beyan etmesi sonucunu doğuruyor. Ki bence doğurmalı. Tam da bu yüzden, daha çok insana ulaşmak için ortaya çıkıyor bu işler. Fakat değer görmesi gereken çok fazla detayın olduğu bu denli büyük işlere yönelik eleştiriler, daha yapıcı olmalı. Dizinin ilk sezon bölümlerinin yönetmenlerinden biri, görsel zevkini çok beğendiğim Gönenç Uyanık. Daha önce çok başarılı işlere imza atan, ses getiren projeler ortaya koyan ve reklam dünyasının aranan yönetmeni Uyanık’ın uzun metraj deneyimi de var. ‘The Protector’ gibi global bir tarafı da olan bir proje ancak görsel vizyonu bu denli gelişmiş bir yönetmene emanet edilebilirdi. Şubat ayında yayınlanmaya başlayacak ikinci sezonda da yönetmenin eli var. Yapımın ikinci sezonuna ben de bir noktasından dahil oldum ve çokça detaya tanıklık ettim. Bu anlamda fikir beyan etmek istedim. Sektöre ilk başladığım zamanlarda, birlikte çalıştığımız başarılı stylist Ayşe Yılmaz’la, projenin ikinci sezon hazırlık sürecini yürüttük. Karakterlerin analizi ve stillerinin ortaya çıkarılışı, gerçekten çok besleyici bir süreçti. Projenin halihazırda oturmuş kostüm ekibiyle de koordineli çalıştık. Gerçekten ortaya başarılı sonuçlar çıktı ama o süreçte, söz konusu yaratıcılık ve sıfırdan bir şeyi ortaya koymak olduğu için elbette bir sınır olmalıydı. Bizim sınırımız Netflix’in talep ve beklentileriydi. Tüm görsel projelerde bu yaratım süreçlerinde ekibi yönlendiren sınırlar olur. İşte ‘The Protector’ın son derece gerçek ve yalın stilleri benim de dahil olduğum hazırlık sürecinde böyle ortaya çıktı. Son olarak, Tarkan’ın reklam projelerinin stil danışmanı çalışmalarını sürdüren Yılmaz, başarılı şekilde yürüttü. Her biri alanında profesyonel isimler tarafından yürütülen ve alkışı hak eden bu tip projelerin daha çok kucaklanması dileğiyle...