Asena Sarıbatur

Asena Sarıbatur

asenasaribatur@hotmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Fotoğraf, dünyanın her yerinde geçerli tek dildir. Sanırım yapılmış en iyi tanımlama... Modayla da çok yakın ilişkide olan bu dinamik aslında hayatın ta kendisini yansıtıyor. Gerçekten stili olan bir kare, çok şey anlatabilir. Görsel anlamda bize ilham veren, modayla ilişkisi düşünüldüğünde markaların tüm hikayesini, moda çekimlerini, sokak stillerini var eden yegane şey fotoğraf. Bu noktada fotoğraf sanatçısı olarak tanımlayabileceğimiz isimlerin hem stilleri hem de kullandıkları makineleri önemli bir detay olarak karşımıza çıkıyor. Her zaman çok stil sahibi bulduğum Leica ve son dönemde hem kendi stili hem de projeleriyle radarımda olan Julien Boudet, nam-ı diğer Bleu Mode’un birlikteliğini keşfettiğimde aslında şaşırmadım. Leica ile çektiği fotoğrafların sergilendiği bir etkinlik için İstanbul’a
gelen Bleu Mode ile sohbet etme
şansı yakaladım ve işte:
Kod Adı: Bleu Mode

FOTOĞRAFIN STİLİ
33 yaşında, New York’ta yaşayan Fransız fotoğrafçı Julien, Fransa’da Business okuduktan sonra New York’a taşınıyor ve Parsons’ta hem fotoğraf hem moda alanında eğitim alıyor. Ardından Bleu Mode adıyla serbest olarak çalışmaya başlıyor. Çoğunlukla moda fotoğrafları çekse de mimari kareler de onun stilinin önemli bir parçası. Sokak stili fotoğrafçılığının moda fotoğrafçılığı için önemli bir pratik olduğunu düşünüyor. “Herhangi bir kontak kurmadan karşınızda sezonun en trend parçalarıyla kombinlenmiş iyi looklar ve modeller görüyorsunuz ve en iyi kareyi yakalamaya çalışıyorsunuz” diyor.
Kendi stilini sorduğumda ise artık sektörün geldiği bu noktada, her şeyin ticari olduğu bu dönemde hâlâ farklı, ilginç detayları, kıyafetleri ve insanları çekmekten keyif aldığını söylüyor. Bu işin giderek başka bir boyuta ulaştığını, asla önemini yitirmeyeceğini ama özellikle yeni fotoğrafçılar için her şeyin daha zor olduğunu düşünüyor. Üç yıl önce Leica kullanmaya başlayan Boudet, markaya Parsons’da eğitim aldığı süreçte ona ilham veren Henri Cartier Bresson aracılığıyla ilgi duyduğunu söylüyor. Leica onun için efsanevi fotoğrafçıların kullandığı efsanevi bir marka. Tam da bu yüzden ilgi ve merak duyup keşfettiğini, markanın ürünlerinin, makinelerinin tasarımının ilk bakışta onu çok etkilediğini söylüyor. Ayrıca sayfalarca kullanım kılavuzu okumayı gerektirmeyen yapısını seviyor. Lenslerin çeşitliliği ve şu anda kullandığı SL modelinin renklerinin moda çekimleri için gerekli olduğunu ve fotoğraf stilini tamamladığını söylüyor ve ekliyor: “Leica’da onu sevmenizi sağlayacak bir şey var. Bunu kelimelerle ifade etmek çok zor, deneyimlemeniz gerek.”
Sokak stiliyle favori şehri moda haftaları özelinde Paris. Fakat genel anlamda New York ve Tokyo, ona çok ilham veriyor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da Les Benjamins’in konsept mağazasında bir dönem Japonya’da bulunup çektiği fotoğraflar sergilendi. Bu yüzden şehrimizde olan Boudet, İstanbul’un tarihi dokusunda Leica ile kısa bir macera yaşadı. En kısa zamanda tekrar gelmek istiyor.
Leica Gallery İstanbul
Global anlamda böyle isimlerle kol kola yürüyen markanın Türkiye ayağı, ülkemiz için çok kıymetli olan Ara Güler sergisiyle ‘Master of Leica’ unvanına sahip fotoğraf sanatçısına adeta saygı duruşunda bulundu. Sergi, eylül ayına kadar Bomontiada’da Leica Gallery İstanbul’da ziyaret edilebilir. 25 Mayıs’a kadar ziyaret edilmesi gereken bir diğer sergi, efsanevi fotoğraf sanatçısı Bruno Barbey’in ‘My Morocco’ adlı sergisi. Son dönemde stiliyle dikkat çeken Fas, hiç böyle yansımamıştı. Siz bu yazıyı okurken ben de Marakeş’e gitmek üzere yolda olacağım. Belki ben de Leica makinemle çektiğim fotoğraflarla, size şehrin stilini anlatırım? En baştaki tanımlama mı? Bruno Barbey’e ait... Ben de o dili konuşmak üzere yoldayım.