Le Meridien Otel’in tepesindeki Boaz Bar, son derece zayıf olan otel barlarında eğlenme kültürünü tekrar yeşertir mi?
Etiler’deki Le Meridien Otel’e dair bilmeniz gereken en mühim şey, sanatla kavrulmuş, tasarımla yoğrulmuş, dünyaca ünlü zincir bir otel oluşu. Bilmiş bilmiş hava atmak isteyenlere de hap bir bilgi: Tüm Le Meridienler aynı kokuyor! Arabadan indiğiniz an sizi saran o keskin bir koku var ya, hani Le Meridien’e gitseniz, sizi o koku karşılıyor. Gönül rahatlığıyla “Aa, Londra’daki de aynen böyle kokardı” tonundan atıp tutabilirsiniz, yani.
Sanat yapmışlar!
Meridien Hotel’de sanat yerleştirme meselesi öyle sıradan, kıyıdan değil. İnce düşünülmüş, kibarca hesaplanmış, ortaya sanki sanatçıların mühendis, mühendislerin sanatçı gibi çalıştığı bir işbirliği çıkmış. Açılışı, girişte, sağa yerleştirilmiş :Mentalklinik’in Cheater Gang çalışması yapıyor. Otelin temiz ve ferah giriş katına (lobi denmesini pek tercih etmiyorlar) serpiştirilmiş Autoban’ın kafes görünümlü Nest koltuğunu görünce otelin sanat anlayışına inancınızı yitirmeyin. Kabahat, otelde değil, aynı çizgi ve tasarım anlayışıyla memleketteki her tasarım taşın/otelin/kafenin/galerinin altından çıkmayı kendine misyon edinmiş Autoban ekibinde. Bir tutam değişikliğe dahi gitmeden yıllardır aynı tasarımlarla farklı projelere dahil olmaları, “Bakın, ben de buradayım” diye bağırma ihtiyacından başka neyle açıklanabilir? Neyse ki birkaç adım ötedeki, sağlı sollu yerleştirilmiş dev Haluk Akakçe tabloları sanat algısını tekrar göklere çıkarıyor. Boydan boya Defne Koz’un Vitra için tasarladığı seramikle kaplı, ara kattaki duvarsa otelin en kişilikli noktalarından.
Neden otel barına gidilmez?
Otelin 34’üncü katına konmuş Boaz Bar’a yerleşmiş, Etiler/Levent’in steril manzarasını ve köprünün kilit trafiğini seyredalmışken akla ilk şu soru düşüyor: Otel bar kültürümüz hâlâ neden bu kadar cılız, sevimsiz ve tatsız? Bir zamanların Bebek Oteli’ni, bugünün W Lounge’unu ayrı tutarak sorarım size: Gece, kapı kapı gezerken kaçınızın aklına bir otel barında demlenmek ya da geceyi daha da ısıtmak geliyor? Sebebe dair şıkları alalım:
a) Turist muamelesi görüp kazıklanmaktan korkuyorsunuz.
b) Barda, otel müşterisi kontenjanından yanınıza 70’lerden kalma hippi pantolununu göbeğine kadar çekmiş bir Alman mühendisin ya da Süreyya Yalçın kılıklı Arap zenginin oturmasından korkuyorsunuz.
c) Otel barında eğlenmek aklınızın ucundan geçmiyor
d) Adettendir, hepsi şıkkı.
Oysa bir otel barından beklenen çok da bir şey yok: Otel müşterisini değil, dışarıdan gelecek kitleyi de düşünmüş olsun. Kişilikli dursun, lokal koksun. Manzarası panaromik olsun.
Barda ve DJ kabininde taze mamül kullansın. Boaz Bar, tüm bu handikapları yıkacak altyapı ve donanıma sahip. Tek yapması gereken, bar insanlarına Etiler diye bir semt olduğunu hatırlatmak.