Ali Tufan Koç

Ali Tufan Koç

alitufankoc@gmail.com

Tüm Yazıları

Deneme I: Şişede ‘sanat’ olmak
Andy Warhol, Damien Hirst gibi isimlerin elinde ‘oyuncak’ olmuş, pop-art akımı sanatçıların fetiş objesi Absolut şişe ikonu; bu sene gayet radikal, sürprizi bol bir projeye malzeme olmuş. Bu kez boş bir tuvale dönüşen Absolut şişesi, heykel boyamadan film yapımına, elektrik sanatlarından dijital sanatlara farklı disiplinlerden gelen sanatçıların yaratıcı oyunlarıyla bir ‘sanat eserine’ dönüşüyor. Sanatçı seçimi ‘oh be’ dedirten cinsten. Kadroda Club to Club festivallerinde gösterimi yapılan 'Zeitgest'tan hatırlayacağınız yönetmen Carlos Casas, üç boyutlu animasyon sihirbazı Remi Dessinges, ilüstrasyon/animasyon sanatçıları Rokkas vs. Sukkas, 3D Animation sanatçıları Room 218 ve kişisel favorim, ‘live documentation’ sanatçısı Alican Aktürk var. Her taşın, her projenin altından çıkan, çiğnenmekten tadı tuzu gitmiş bilindik isimlerle sıkıcı ve süprizsiz işler yapmak yerine, taze nefes, genç yetenek isimleri keşfetmek heyecan verici. Şık buluşma, yarın akşam santralistanbul’da.

Haberin Devamı

Deneme II: Kulüpte ‘balık’ olmak
Kulüpte ‘balık’ olmak, üç saniye öncesini hatırlamadan, ‘o an’da kalarak, ‘sağdaki baktı, soldaki kesti’ diye kasım kasım kasılmadan oltalara takılmadan, ona buna yem olmadan, rahat rahat dans etmek, eğlenmektir. Bunu becerebilmek mümkün müdür? Denemek için bir fırsat: Absolut, Santral bahçesinde, sanat kariyerinde kendine bomboş, bembeyaz bir sayfa açarken aynı gece, aynı saatlerde kendinde bambaşka bir misyon edinmiş Burn’un dans festivalini kutlama ritüeli var. ‘Burn to dance festival’ kapsamında bu yaz, Tiesto, Jamiroquai, Armin Van Buuren ve Calvin Harris ile Kraak & Smaak’den oluşan dört konser/performansa sponsor Burn, başlama düdüğünü DJ kabininden dört farklı ismin geçeceği Nu Teras’taki açılış partisiyle yapacak. ‘Törkiş’ clubbing gecenin dört yapraklı yoncası Bora Uzer, Rüzgar Çetin, Hazal Yılmaz ve Oben Budak... Her iki geceden izlenimler, ‘az sonra’ tadında, bir sonraki yazıda.

KEŞFE DEVAM: MÜSTESNA iSTANBUL

‘Keşif Rotaları’ kitabını çıkaran Pukka Living ekibinden ikinci kitap geldi: Müstesna İstanbul. Kitap özetle herkesin pek duymadığı, duyanlarınsa başkalarından saklayıp kıymetini çok iyi bildiği fazla samimi ve kişilikli mekanlardan oluşuyor. Amacını bağımsız İstanbul dükkanlarına selam göndermek olarak belirten kitap, özellikle yeme-içme meraklıları için kutsal kitap niteliğinde. Fatih’teki yoğurtçu, Kurtuluş’taki profiterolcu, Eminönü’deki şekerlemeci işaretlendi, ilk fırsatta istila edilecek. Bağımsız, bilinmedik, küçük, orijinal diye sıralayıp oteller zinciri The House Hotel’i, sağır sultanın bile duyduğu/eğlendiği Nahide’yi, 11:11’i kitaba neden sokuşturulmuş, anlamak zor. Belli ki, yazılması son dakika editör Ilgın Yorulmaz’a kalmış fazla özensiz, fazla kısa 3-5 yazıyı; müstesna ‘İstanbul’ deyip koskoca Anadolu yakasınından 15’e yakın adres verilmesini, Adalar’ın toptan es geçilmesini göz ardı ettiğiniz sürece Müstesna İstanbul gayet işlevsel, pratik ve özellikli bir kitap.

KURTULMAMIZ GEREKEN LAFLAR
Bir zamanlar, günlük diyaloglar milletin diline yapışmış “Deeermişim”, “Olduu, gözlerim doldu” gibi kalıplarla bezenmişti. Bu laflar artık tedavülden kalkmış; gündüz kuşağında tekrarları dönen sit-com dizilerde yaşasa da yerine yenilere geldi. Dikkat! Bakteri gibi ağızdan ağza yayılıyorlar.
“...kaç puan?”: (Cümle içerisinde kullanımı: “Benim bu herşeyi unutma halim kaç puan?”, “Hâlâ yazın gelmemesi kaç puan?”) Eleştiri tonumuzu bile puan sistemi üzerinden betimlememizden kim sorumlu merak ediyorum. Reytingler, sınav sistemi, realite programların çıkış noktası... Malum, gündelik hayat puan almak/ puan vermekten ibaret. Bu sevimsiz, itici konuşma haline, izninizle, aynı seviyesizlikte cevap veriyorum: “Otur, sıfır puan”
“...’yi kes”: (Cümle içerisinde kullanımı: “Koltuğu kes”, “Dekoru kes”) Bu kullanımın nasıl yaygınlaştığına dair şöyle bir teorim var: Libidosu yüksek, kelime dağarcığı kıt, ergenliğin baharındaki Türk delikanlısının ağzında yer etmiş “Oğlum, kızı kes, kızı kes! Bak bak bak...” lafı, gördüğü her heyecan verici isim/şehir/hayvan/eşya karşısında kifayetsiz kalınca yardımına koşmuştur. Ortaya “Üfff balkonu kes!” gibi tuhaf bir heyecanlanma/beğenme belirtisi çıkmıştır.