İngiltere’de son 30 yılın en büyük isyanı, irili ufaklı yağmalamalar şeklinde devam ediyor. Londra sokaklarında hâlâ kan göv-deyi götürürken, başta İngiliz gençleri olmak üzere tüm ‘isyankâr’ bireylere birkaç ay evvel Londra’da keşfettiğim bir kitabı önreceğim: ’A History of Protest Songs: 33 Revolutions per Minute’
Kitabın yazarı Joan Baez’in de dediği gibi, müzisyenleri ikiye ayırmak mümkün: “Ben müzisyenim. Politikayla işim olmaz” diyenler ve müziğin dünyayı kurtaracağına inanlar. Kitap, müziğin birleştirici/değiştirici gücüne inanan, 1939’dan 2008’e uzanan, ortalama dört dakikaya umutla öfkeyi, gözyaşıyla isyanı sığdırabilmiş 33 parçayı ve parçaların satır aralarına sıkışmış hikayelerini anlatıyor.
Kitabın açılış parçası müzik tarihinin ilk kayıtlı protest sesi, müziği Billie Holiday’ın ‘Strange Fruit’ı. Bob Dylan’ın ‘Masters of War’ı , Nina Simone’nun ‘Mississippi Goddam’ı, U2’nun ‘Pride’ı, Green Day’in ‘American Idiot’u, protest parçalar derlemesinde kendine yer bulan parçalardan. Dayanamadım, parçaları tek tek bulup kendime ‘protest’ listesi oluşturdum. Arka arkaya dinledikçe, tarih boyunca toplumun çektiği acıların nasıl da ‘arıza’ seslere dönüştüğünü
Dört dakikalık artçı isyanlar
İsyankâr müzisyenler arasında, protest listesinde de kendine yer bulmuş bir isim var ki kan dökmeden, gözyaşı akıtmadan, dans pistinde de devrim yapılabileceğinin en sağlam kanıtı: James Brown.
Siz onu her daim beyazlar içerisinde, yüzü her daim nemli, gözler fıldır, eller çıldır halinde hatırlayadurun, James Brown ırkçılığın dibine kadar hissedildiği 60’lara “Diz çöküp yaşamaktansa ayaklarımızın üzerinde ölmeyi tercih ederiz” sözüyle damgasını vurmuş; isyankâr duruşunu protest hit ‘Say It Loud I’m Black and I’m Proud’le tescil etmiş bir şahsiyet.
Albüm sonrası, Look dergisinin ‘James Brown Amerika’nın en önemli siyahi adamı mı?’ kapağı, Brown’a yakıştırılan ‘Stokely Carmichael/Martin Lurther King’ rolü sadece başlangıçtı. Brown’un ‘Say it Loud...’ pasını; coşkulu bir ‘I’m black and I’m proud’ ile tamamlayıp ‘gole’ çeviren Afrikan Amerikalılar, isyanın şen şakrak, güle oynaya versiyonunu gösterdi. Parçanın birçok radyo ve TV kanalı tarafından yasaklanmasına rağmen ilk iki haftada 750 bin kopya satması durumun en temiz kanıtı.
Devrim nerede yapılır? İsyan nasıl çıkarılır? İsyankâr ruhlar nasıl paklanır? Günümüz protest gençlerin, ‘ruh paklama’ konusunda müziğin gücününe inanan James Brown’dan öğreneceği çok şey var.
YENi MODEL ENTELEKTÜEL ERKEK DERGiSi: PORT
Geçen hafta yıllardır beklenen GQ Türkiye’nin çıkış tarihi kesinleşti: Mart 2012. GQ Türkiye, tıpkı Vogue Türkiye gibi, erkek dergi sektörünü canlandıracak, reklam pastasının büyümesini sağlayacak. Bu vesileyle diğer erkek dergileri üzerindeki ölü toprağı atıp, silkelenecek, kendine çeki düzen verecek.
Yerli/yabancı erkek dergilerin daha çok konuşulacağı, tartışılacağı bir dönemin kıyısında sizleri İngilizlerin yeni bir dergisiyle tanıştırmak isterim: Port.
Henüz tanışmadığın, sayfalarında kaybolmadığın bir dergiyi ilk kez elinde tutuyor olmak benim için çocuksu bir heyecan, dayanılmaz bir haz. Pamuk romanı misalı, bir dergiyi aylarca yanımda gezdirdiğimi, yine de bitiremediğimi/ bitirmeye kıyamadığımı bilirim. Sayfa kıvırmalar, altını çizmeler, üzerine not almalar her türlü ‘kepazelik’ mevcut.
Port’un ilk sayı kapağındaki hafif kel, siyah beyaz bir Daniel Day-Lewis portresinden anlıyoruz ki içeride çok kan dökülecek. Sayfalar çevirildikçe fark ediyorsunuz ki Port’un her yerinden İngilizlik akıyor: Biraz snob, biraz soğuk, dili pek stil, sayfa kullanımı pek ferah. Sayfada boş alanlar bırakma cesareti gösteren dergiye saygıda kusur etmemek lazım. Malzemesine güvenmiş, göz boyamaya, gönül yormaya gerekduymadan okura tertemiz tasarım/steril bir yazı veriyor. Mis.
Başlangıçlar kısmı ‘initiations’ başlığından toplanmış. Güzel. Uygun adım ilerliyoruz. O da ne? Silah. Yan sayfada ne var? Kelepçeden bilezik. ‘The Porter’ bölümünde kült mertebesine ulaşmış ünlülerin fetiş objeleri yan yana dizilmiş: Ruth Ellis’in 38’lik silahı, Keith Richards’ın kelepçeden bileziği, Johnny Depp’in kurukafa yüzüğü, Steve McQueen’in motorsikleti ve Kubrick’in Leica III kamerası... Kült objelerin benzerlerinin nerede bulunacağına dair adresler de not düşülmüş (Silah hariç).
BİR DERS KİTABI OLARAK PORT
Kıvrılan sayfalar: Sayfa 20 Samantha Morton’un eski aşkı Frank için yazdığı açık mektup.
Altı çizilenler: “Celebrity kadrosu, toptan bir uzay mekiğine konup, uzay boşluğuna doğru fırlatılsa hayatımız daha temiz, daha ferah olmaz mıydı?”
Düşülen notlar: Londra’ya gidince The Original Bakery’de (St John, Clerkenwell) şarap ve peynir keyfi yap; New York’un en iyi terzisi Kirk Miller’la tanış. (Miller’s Oath, 510 Greenwich Street, NY) Sana kusursuz bir suit dikmesini rica et.