The Hall’deki partide bir kamyon dolusu Arjantinli parti insanı, Twitter’da Erkan Can, mail kutusunda İstanbul’un ‘bilindik’ sırları ve çocukluğa götüren bir sergi: ‘Mayom İçimde’. Günün mönüsü, ortaya karışık. Önden, başlangıçlar...
Cumartesi gecesi The Hall’de Smirnoff’un ‘Exchange Project’ partisi. Buenos Aires ve İstanbul’un kardeş eğlence şehri seçilmesi sebebiyle, aynı gece İstanbul’da Buenos Aires; Buenos Aires’te İstanbul partisi var. Bir kamyon dolusu Arjantinli genç dökülmüş The Hall’ün kapısına. İçeride durum farklı. Bir odada ‘bizimkiler’, diğer odada onlar... Ufak tefek girişimci gençler dışında, Arjantin takımı The Hall’ün arka kısmında kendi halinde eğlenmeyi tercih ediyor. Parti insanı ihracatı yeni bir formül değil. Zamanında, partinin uyruğuna göre, öbek öbek İtalyanlar, İspanyollar düşmüştü şehre. Aralara 1-2 taze yüz serpiştirmek ‘körlerle sağırlara’ iyi geliyor. Ama... İşin ‘ama’sı tutmadı mı tutmayan o ‘kimya’ denen şey. Asıl havadisler gecenin Buenos Aires ayağında. Buenos Aires’te verilen ‘İstanbul’ temalı parti daha merak uyandırıcı geliyor kulağa. Eller havaya ritmini tutturabildiler mi? Sortaç şarkılarına bünyeleri nasıl tepki verdi? Yoksa gurbetteki turistlerin istilasına uğrayıp halay şovuna mı dönüştü?
‘MAYOM iÇiMDE’
Her deniz/havuz görünce heyecanlanan çocuk gibi, çocukluğum bu lafı söyleyerek geçti. Her daim suya atlamaya hazır ve her suya atlamak/dalmak lafına verilen bir hazır cevap: ‘Mayom İçimde’ Annenin “Oğlum, üşütürsün! Çıkar o mayonu” bağırışlarını duymazdan, mayonun iz yapan kayış kısmını görmezden gelerek geçen bir yazın özet cümlesiydi bu. Bu naif laf, Ceren Oykut’un 29 Kasım’da ArtSümer’de başlayacak sergisine başlık olmuş. Oykut’un sergisi adını Boğaziçi’nin kıyısında durup denize girememenin verdiği tedirginlikten ve kafes-şehir İstanbul’da ufak bir yaşam kımıltısı gördüğü anda kendini koyverme arzusundan alıyor.
iKi KiŞiNiN BiLDiĞi SIR...
... sır değildir, der ünlü düşünür Polat Alemdar. Haklı. ‘Kurtlar Vadisi’ne tanıklık etmiş bir jenerasyon bu vecizle büyüdü. Şimdi, ‘sır’ kavramını şehir yaşamıyla karıştırıp, kıyıda köşede, gizli saklı mekanlara, etkinliklere dair havadis veren bir site var. Adı, kendini ele veren cinsten: İstanbul Daily Secret. İstanbul’un yanı sıra Paris, Madrid, Atina, Buenos Aires gibi versiyonları da mevcut. Kadıköy’de birkaç hafta önce açılan ‘saklı sanat barı’ Dunia’yı site sayesinde keşfettim, mesela. Mevzu bahis İstanbul olunca kimsenin bilmediği bir ‘sır’ mekan/havadis/etkinlik paylaşmak her zaman öyle kolay olmuyor. Örnekle açalım, saçalım: Geçen gün ‘saklı alternatif bar’ başlığıyla posta kutusuna düşen Kadıköy’deki arkaoda’nın neresi gizli, neresi saklı? Arkaoda, İstanbul’da 10’uncu yılını devirmiş, gitmeyenin bile adını mutlaka duyduğu, güncel etkinliklerinin her ay Time Out’ta/İstanbul Life’ta çarşaf çarşaf çıktığı, ufak çaplı indie festivallere ev sahipliği yapan kulübümüz. ‘Sır’ diye şehrin 10 yıldır en iyi alternatif kulübünü servis etmek pek şık hareket değil.
BAŞKA TÜRLÜ BiR TWITTER FENOMENi: ERKAN CAN
Erkan Can’ı hâlâ ‘Mahallenin Muhtarları’ndaki saftirik aşık, Karadeniz uşağı Temel olarak hatırlayan var mıdır? Hele, o ‘Takva’, ‘Gemide’, ‘Yazı Tura’ ve ‘O Şimdi Mahkum’daki genizden konuşan, ağır ağır bakan karakterler sonrası... Can’ın günden güne Müslüm Gürses’leşen ağır karizmatik imajı Twitter sayesinde iyice pekişecek gibi. Bir süredir Twitter’da geziniyor Erkan Can. Belli ki duymuş, belli ki o dünyayı kayıtsız kalınmaması gerektiğini kavramış. Isınma turunda attırdığı tweet’ler patlat kafayı, yine çıkamazsın içinden: “Bakıcaz...”, bir ay sonra “Kanada. Sana da, bana da...”. RT’ye dili dönmüyor mesela. Kendi dilinde RT lütfen diyor: “Hani bir şey yapıyorsunuz ya herkese gidiyor yazdıklarım. İşte ondan yapın.” Araya tatlı tatlı serpiştirdiği “Oğlum Umut, nasıl alınıyor bu mail?”, “Oğlum Barış, cebin kapalı. Ara beni.” ‘Gerçek’ tweet’ler de var mesela. Son tweet’iyle noktayı koyumuş: “Twitter önemli.”