Beşiktaş Çarşı Grubu’yla Vogue Fashion Night Out sebebiyle toplanan Nişantaşı çarşı grubunun perşembe gecesi ortak neler yaşamış olabilir? Üzerinde, barmen değil miksolojist, galeri değil ‘artspace’ kavramlarına dair bir güzelleme...
VOGUE ÇARŞISI MI BEŞiKTAŞ ÇARŞISI MI?
Perşembe gecesi Vogue’un Nişantaşı’ndaki Fashion Night Out kalabalığı birkaç adım ötedeki Beşiktaş-Maccabi Tel Aviv maçı kalabalığıyla karışında Nişantaşı’nın komşu muhitleri Harbiye, Osmanbey ve Maçka’da ortaya çıkan fotoğraf enteresandı: Siyaha, beyaza boyanmış Beşiktaş’ın ‘çarşı’ erkekleriyle, alla fondotenle boyalı Nişantaşı’nın ‘çarşı’ kızları birbirlerine teğet geçip, kendi dünyalarına adım attı. Nabız atışları aynı, sebebi farklı. Her iki grup da geceden galibiyetle ayrılmanın gururuyla döndü evine.
Kadınlar için indirimli alışveriş yapmaktan daha büyük galibiyet, değerli ‘3 puan’ mı vardır? Saatlerce Nişantaşı trafiğinde kalanlar işin aslını çözemedi: “Maç kalabalığı bu”, “Yok, yok ‘a la Vogue’ bir kalabalık bu.”
Vogue Fashion Night Out’un Nişantaşı ayağında alışveriş temennisiyle yola çıkanlar tek tük de olsa belirgindi: Abartılı olmayan rahat/ günlük kıyafetler giyilmiş, koşar adım bir mağazadan ötekine geçiyor. ‘Şov’ temennisiyle yola çıkanlar da keza gayet belirgindi: Abartılı kıyafetler seçilmiş, ‘herkes görsün/herkes çeksin’ diye ağır ağır bir mağazadan ötelkine geçiyor.
Asıl, gözüm/kulağım Valikonağı Caddesi’ndeki o tuhaf ama gerçek müzik restialinde ‘tutuklu’ kaldı: City’s’in önünde davullu zurnalı bir müzik ekibi, iki adım gerisindeki Benetton’ın önünde bir trio, birkaç adım ötede tek başına saksafon çalan genç, daha ileride kemanıyla ona bir ses vermeye çalışan bir delikanlı... Ve sokağın ucundayken tüm seslerin yarattığı ortak müzik, İstanbul’un özeti.
MiKSOLOJiST Mi BARMEN Mi?
‘Dünyaca ünlü’ miksolojistlerin (barmen değil, miksolojist) muhtelif sebeplerle ‘misafir sanatçı’ kontenjanından barlarımıza, restoranlarımıza gelişi artık sıradan, olağan bir durum. Son konuk ‘Lucca Mixology Session by Perrier’ sebebiyle İstanbul’a gelen Laurent Greco’ydu. Laurent’i meslektaşlarından ayıran şey snob takılmak yerine tatlı tatlı sosyalleşmesiydi. Greco’nun bir yakıp bir erittiği, malzemeye seksen takla attırarak yarattığı yapımı bir hayli uzun süren kokteyller arasında en orijinal olanıysa Moleküler miksoloji tekniğiyle yapılan Perrier Mojito Cube.
Parantez incelemesi I: ‘Barmen değil, miksolojist’ mevzusunu açalım, saçalım: Miksolojist, karışım konusunda uzmanlaşmış, ‘Hangi tatlar nasıl ve ne ölçüde karışır?’ın kitabını yazmış, işe ilim bilim katmış barmene deniyor. Miksolojist, barmenlerin ulaşabileceği en üst mertebe, en fiyakalı unvan. Bilindik tarifleri uygulamakla yetinen, “Hey barmen bana bir bira/ yanımdaki fıstığa bir tekila” gibi Türkçe pop şarkı sözü usulü siparişlere maruz kalanlara barmen deniyor.
GALERi Mi ARTSPACE Mi?
Giriş katında Karaköy Lokantası’nın bulunduğu binadan içeri giriyoruz. Burası, şehrin ‘şimdilik’ en havalı binası: Girişte, Karaköy Lokantası, birinci katta İstanbul 74’ün yeni mekanı, üst katlarda butik otel, Karaköy Rooms... 74’ün ‘mekanı’ ilk bakışta kimliğini ele vermiyor: Kulüp desen barı yok, galeri desen duvarında eser yok. Eşyaları boşaltılmış bir boş alan, kiracısını bekleyen bir ev gibi... Bomboş bir alan. Bir odasında oynatılan video ve salon kısmında Tracey Emin’in elinde çıkma ışıklı bir neon: Boşver boşver arkadaş ağlamak güzel...
İstanbul 74’ün artspace (galeri değil, artspace) olarak tanımladığı mekan, Tracey Emin onuruna verilen yemekle açılırken sanatsal parti insanlarını da uzun bir masa etrafında toplamış oldu. Masanın başında Tracey Emin, yanıbaşındaki Meltem Cumbul’la derin derin konuşurken, masanın devamı ‘artsy fartsy’ olarak tabir edilen kıyısından köşesinden sanata bulaşmış ya da bulaşmış gibi gösteren havalı civalı insanlardan ibaretti.
Parantez incelemesi II: ‘Galeri değil, artspace’ konusunu açalım, saçalım: Artspace’lerde amaç sanatla yeşermiş, sanat adına yapılmış her türlü çalışmayı bir arada toplamak. Bugün video gösterilir, yarın bir heykel sergilenir, başka bir gün söyleşi düzenlenir. Yanisi şu: Her şekle girebilen ucu açık, sınırları geniş bir sanat alanı burası. “İyi de tüm bunlar bildiğimiz galeriler de olur, oluyor da...” serzenişine katılıp ‘art’ niyetli düşünmemek elde değil: Yoksa tamamen daha havalı görünsün diye mi ‘artspace’ deniyor?