Bira kapağının altından çıkan çıkana: Sırada, Başbakan’ın açıklaması sonrası Bilgi Üniversitesi yönetiminin düştüğü çelişkili durum var
Başbakan, One Love Müzik Festivali’nde getirilen alkol yasağıyla ilgili, “Fakat ilginç olan şey şu; ben o zamana kadar bilmiyordum” demiş. Alt metni şöyle okumak, satır arasını böyle açmak mümkün: “Haberim olsaydı çoktan engellenmişti.” İşin ‘yani’si de şu: Beş yıldır düzenlenen festival, tamamen şans eseri hayata geçiyormuş. Başbakan’ın yolu oralara düşmüş (Bakınız: Asmalı’daki masa/sandalye operasyonu gibi), ya da kulağına daha evvel fısıldanmış olsa, festival çoktan kaldırılmış, bugün esamesi okunmuyor olacaktı. Kim bilir daha ne festivaller, etkinlikler, eğlenceler düzenleniyor şu memlekette Başbakan’ın haberi olmadığı, olsa üzüleceği, üzüntüsünden kahrolup bir telefonla gerekli talimatlar vereceği.
Bu yüzden muhtelif festivallere, organizasyonlara bakıp da, “Memlekette ne güzel, dünya standartlarında işler çıkıyor” diye boşuna böbürlenmeyin. Bugün var, yarın yok. Mehmet Tez’in dünkü yazısında da belirttiği gibi: “Yasa yok, telefon var.”
Bilgi’nin mumu yatsıya kadar
Başbakan’ın açıklaması sonrası ayyuka çıkan tuhaf bir durum daha var: Bilgi Üniversitesi yetkililerinin düştüğü aciz hâl. Üniversitenin festival günü gelişen olaylar sonrası şipşak yayınladığı basın duyurusunu hatırlayalım: “(...) İstanbul Bilgi Üniversitesi, bu tür konser etkinliklerinin gerçekleşmesine doğrudan karışmamakta, etkinlikler kampüs alanında saygın organizasyon tarafından, kiralama temelinde düzenlenmektedir. (...) Medyaya yansıyan ‘festivalde içki satışı’ tartışmalarının muhatabı ya da sorumlusu İstanbul Bilgi Üniversitesi değildir.”
Bilgi, açık açık bu tartışmanın sorumlusu olmadığını, yasağın da onlarla alakası olmadığını belirtirken, Başbakan’ın birkaç gün sonra kalkıp da aralarındaki telefon konuşmasını dillendireceğini kestirememiş anlaşılan. Peki, Başbakan ne demişti? “Oranın yönetiminde olanları aradım; ‘Nedir bu hal, biz buna üzülüyoruz’ dedik. Sağolsun onlar o ana kadar işin farkında olmadıklarını söylediler” (25 Temmuz 2012, Kanal 24) Meğer, Bilgi’nin beş yıldır düzenlenen festivale dair pek bilgisi yokmuş, işin farkında değillermiş. Hatta, festivalin başındaki ‘Efes Pilsen’ ibaresini de hiç görmemişler. Sayın dekana mumla yatsı arasındaki bağlantıyı hatırlatmakla yetinelim.
NUSR-ET VS. NUSRET: BİR ACAYİP, ZOR YARIŞ
‘Bir Bülent Ersoy iftar mönüsü olarak 2.5 kiloluk et’ haberiyle iliştirilip servis edilen Nusret&Bülent Ersoy pozunda gözler ilk Ersoy’un yarı aygın yarı baygın, hafif şuh hafif mest bakışlarına kayıyor, haliyle. Fotoğrafa biraz daha yakından bakmanızı,
Nusr-et’in “Aç bakiyim ağzını/ Hanimiş benim Bülent’im/Ham yap bakalım” halini incelemenizi rica edeceğim. Bakmalara doyduysanız gelsin günün sorusu: Nusr-et ne ara, isminden et kelimesini türetmesine vesile olan o sihirli tire işaretinden kurtulup, etten iyice uzaklaşıp, Bülent Ersoy’a elleriyle lokum lokum etler yediren, Ayşe Özyılmazel’in ‘biricik’ Nusret’ine dönüştü? Günaydın Lokantası’nda çıraklıkla başlayıp Ferit Şahenk’le ortaklığa kadar yükselen her anlamda ağız sulandıran bir başarı hikayesi; “Ete o kadar konsantre oldum ki gözüm kız arkadaş falan görmüyor” (8 Ağustos 2010, Milliyet Pazar) başlıklı röportajlarıyla başlayan bir şöhret onunki. Etinin lezzeti ayrı bir yazı, çizi, tez konusu. Dükkana gelen ünlüyle yanak yanağa pozlar vermek, “Ham yap bakiyim” oyunları oynamak katlanan şöhretin, dozu artan şovun parçası olabilir. “Şov devam etmeli” diyenlere de itiraz yok. Fakat, ne zaman ki şov realiteden rol çalmaya başlıyor; Nusret her daim uzun ve muntazam saçları, her zaman yanık ve parlak yüzüyle bir magazin figürüne dönüşüyor; Nusr-et, bir et lokantasından ziyade magazinleşme yerine dönüşüyor; Nusret’in vakti zamanında isminin içine yerleştirdiği tire işareti zamanla unutulup gidiyor, o zaman Nusr-et için tehlike çanları çalıyor demektir. Sonuçta, olan Nusr-et’e olur. Bir magazin figürü olarak Nusret, hayatına mutlu mesut devam eder.