Sortaçlanmış bir başlıkla, her telden sorgu sorularla, daldan dala İstanbul gecesine kaldığımız yerden devam
SAHİ NEDEN TOPLANMIŞTIK?
Bir nevi tasarımcı küratörlüğü yapan Galata Serdar-ı Ekrem Sokak’taki Building mağazası, her sezon genç tasarımcıların ürünlerini seçip ‘Build Your Own Fashion’ başlığı altında satışa sunuyor. Serinin beşincisi sebebiyle Lush Otel’in içindeki Dada’da verilen partide nedense toplanma sebebine dair pek bir ipucu yoktu. Etrafa saçılmış Building etiketlerini ve barkovizyonda dönen bir takım sevimsiz moda çekimlerini delilden saymıyorum. Gelenlerin çoğu da gecenin anlam ve öneminden bihaber. Mekan şahane ve havadar, içkiler taze ve tadında olsa da gelenlere ‘mesajı’ veremedikten sonra bunların bir önemi var mı?
EELENCE’DE KİM, NASIL DANS EDİYOR?
Son iki yazıdır başlığa, satır aralarına saçılmış Türkçe pop sözlerinin sırrını açığa kavuşturalım. Eelence’de bir gece geçirmenin bir takım yan etkileri var. Tuhaf bir Türkçe pop sözün günlerce dilinize takılması da bunlardan biri. Eelence’de kendinden geçerek dans eden insan tipi pek çeşitli: Bir Kadir Doğulu modeli var, mesela. Çıkmış bir standın üstüne, sanırsınız klip çekiminde: Elini saçına götürürek dans etmeler, şarkıyı söylerken bir parmağıyla uzakları, çok uzakları işaret etmeler... Bir de “Pardon ama burası benim dans alanım.” diyen model var. Tıklım tıkış mekanda Kezban saçlarını savura savura kıvırmak için kendine iki karışlık bir alan açmış, gece boyunca dans toprağını düşman ordulardan koruma gayretinde. Oysa ne demiş eksik ‘şair’: “Herkesin durduğu yer dünyanın merkezi/ Empati, sempati yani tolerans.”
GECE KULÜBÜNDE DÜĞÜN OLUR MU?
Oluyor. Hem de mis gibi. Her düğünün amacı davetlileri sıkıcı bir merasimle boğmak, tatsız müzikle zehirlemek, berbat yemeğe talim etmek değilmiş meğer. Yaz boyunca kaçınız, kimbilir kaç defa, zorunluluktan bir düğünde mideniz kazınmış, kulağınız tırmalanmış ve yüzünüz zorlama gülümsemeden kasılmış ‘Bitse de gitsek’ diye sayıklamıştır içinden? İnsanların en mutlu gününde, neden en yakın çevresine neden böyle bir zulüm yaşatır anlayabilmiş değilim. Pazar gecesi Nu Teras’ta evlenenen DJ Tarık Koray’in düğününde gördük ki düğünler de eğlenceli olabilirmiş, millet hiç ayrılmak istemeyebilirmiş! Nu Teras’taki düğünün ardından kısa kısa “Yormayan, aksine eğlendiren düğün nasıl olmalı?” notları...
* Az ve öz insan, öz ve az ikram. Gerekirse peynir ekmeğe talim.
* Nikah memurunun espri yapmasına fırsat vermemek. Memurun karşısına, daha çetin çeviz bir rakip, ‘esprili’ yakın arkadaşı koymak.
* Ferhat Göçer çalmamak.
* Tam teşkilat bir bar, tam tıkırında bir akış.
* Ortalıkta koşturmayan çocuklar, çekirdek çitlemeye gelmemiş teyzeler.
KAPAKTAKİ TÜRK KİM?
Yabancı basında İstanbul’a dair çıkan haberler artık kanıksanmış, gayet olağan karşılanan bir durum. Yine de her seferinde kabaran milliyetçilik duygumuzla sarhoş oluyor, çarşaf çarşaf yazmak, uzun uzun okumak geliyor insanın içinden. Yanda görmüş olduğunuz kapağı paylaşmak boynumun borcu, duygularımın sonucu. The Daily Telegraph’ın seyehat eki ‘Ultra Travel’in sonbahar sayısında kapak konusu iki dünyayı birbirine bağlayan İstanbul. Kapak fotoğrafındaki güzel ise son dönemin parlak modellerinden Beril Kayar. “Havasına, suyuna/taşına, toprağına... Bir başkadır benim memleketim!”