Ali Tufan Koç

Ali Tufan Koç

alitufankoc@gmail.com

Tüm Yazıları

Perşembe İstanbul’da Bienal açılış partisi, cuma Stockholm’da Absolut Art Awards gecesindeydim. İki geceden karşılaştırmalı notlar...

İKSV binasının önünde uzun bir kuyruk... Kuyruk insanları, içerideki Bienal partisinin bol çeşnili kalabalığını ‘tease’ eder nitelikte. Önümdeki grup, mesela, ‘parti varmış geldik’çilerden. Tüm davetler, partiler aynı gecede olur muymuş hiç? Nasıl yetişsinler hepsine birden? “Onlarınki de can”mış, öyle diyorlar.
Birkaç adım ötede Bienal için gelmiş gazeteciler var. Ekip, kozmopolit kalabalık karşısında şaşkın. Arkalarındakilere fırlatılan “Acaba hangi gezegenden?” bakışı tam bienallik. Çek kareyi, koy sergilenen işler arasında.
Kapı önünde sigara tüttüren 1-2 sanat yazarı ve galeri sahibinin derdi başka: Biletix kalabalığı.
“Gecenin biletleri Biletix’ten satışa konunca, biletini alan gelmiş, içerisi Bienal’le ilgili olmayan insanlarla doluymuş, burada ne işleri varmış” öyle diyorlar.
Günün anlam ve önemini belirten sanatsal laflar, artistik beyanlar uçuşmuyor havada. Varsa yoksa, organizasyonun eksikliğine saydırmalar, yanından geçeni çekiştirmeler, ona buna giydirmeler... Oysa, bu ‘perşembe’ partisini, diğer partilerinden ayıran fark ayaküstü yapılan küçük konuşmaların niteliği, niceliği değil midir?
Ertesi gece, Stockholm’da Absolut Art Awards gecesi...
Kalabalığı oluşturan ekip aşağı yukarı aynı: Küratörler, galeri sahipleri ve New York, Bangkok, Tokyo, dünyanın dört bir yanından gelmiş gazeteciler...
Bizim Bienal kalabalığından tek eksiği, şu ‘parti varmış geldik’çiler. Ödülün bu yılki sahibi Anri Sala onuruna düzenlenen yemek öncesi/sırası/sonrası ‘sohbet edilebilir’ sanat konuşuluyor. Yormadan/yorulmadan, baymadan/bayılmadan, karşındakini engin sanat birikimiyle dövmeden dönen bir sanat havası var.

İSTANBUL-STOCKHOLM KARŞILAŞTIRMALI SANAT DAVETLERi

Haberin Devamı

Warhol’un 2011 model evi
Yemekli davet, ‘Absolut’un evi’ olarak bilinen Ateiler binasında. Atelier, “Absolut bir kişi olsaydı, yaşadığı ev neye benzerdi?” sorusuna verilmiş havalı bir yanıt. Tuvalette üst üste konmuş eski usül, tüplü, 37 ekran televizyonlar, yatak odasında havalı neon ışıklı tabelalar ve oturma odasında ‘Warholvari’ kitaplar, dergiler... Smokinli gecenin bir takım kuralları, kaideleri var. Karşınızda tam teşkilat bir bar, önünde de bir barmen durmasına rağmen, yemek seremonisi tamamlanmadan, bardan içki çıkması yasak mesela.
Gece servis aralarına serpiştirilmiş bir folk, bir caz performanslarıyla çeşitlenirken akıllarda en çok Anri Sala’nın mütevazılığı ve geride durabilme yetisi kalıyor. “Dudaklarımı okuyun” dedikten sonra, dudak hareketleriyle “Teşekkür ederim” demesi durumun en şık kanıtı.
Ödül töreni, markanın Any Warhol işbirliğiyle başlayan çağdaş sanat yolculuğunun devamı niteliğinde. Art Awards ödülünü 2009’da İsrailli artist Karen Cytter, 2010’da Thai sanatçı Rirkrit Tiravanija almıştı. Bu yılın kazananı Anri Sala’yı da yanlarına koyarsak, bu üç ismin ortak paydası sanatını farklı formlarda, farklı dillerde icra eden ‘up-and-coming’ diye tabir edilen, geleceğin parlak sanatçıları oluşundan ibaret.

BM GiBi SANATÇI: ANRi SALA

* Anri Sala’nın hikayesi ilginç. Arnavutluk doğumlu Sala, ülkesinde komünizmin çöküşüne tanıklık ederken savunduğu fikir, benimsediği felsefe Batı ülkelerinden gelen sert bir rüzgarla bir gece yerle bir olmuş. Komünizm yıllarını bizzat yaşamış bir sanatçının tüketim toplumunun lokomotif markası Absolut’un elinden ödül alması daha da enteresan.
* Kısa film ve video art çalışmalarıyla ödüle layık görülen Sala’nın en ilgi çekici yapıtı, bir müzik kutusuna sıkıştırdığı ‘Should I Stay or Should I Go?’ melodisiyle bezeli Le Clash.
* Son filmi ‘1395 Days Without Red’, kuşatma altındaki Saraybosna’yı, günlük yaşamdan kesitler eşliğinde anlatıyor. ‘Pan’ın Labirenti’ filminden hatırlayabileceğiniz İspanyol aktris Maribel Verdu, filmin göz kamaştıran oyuncularından.
* Sala’nın yeni işleri bu kış, Londra’da Sepentine Gallery, Paris’te Club Marbeuf ve Centre Pompidou’da sergilenecek.