Yakında Kanyon’da açılacak, ABD’nin butik işi gurme marketlerinden Dean and Deluca, kılık kıyafet değil, peynir ekmek alışverişini cool bir meseleye dönüştürebilir. Cemiyetin güç dengesi, üstteki elbiseye değil, eldeki erzak poşetine göre değişebilir. Nasıl mı?
Bir havalı cıvalı sosyalleşme ve ağır aksak raflarında gezinerek zaman öldürme mekanı olarak süpermarketler metropoldeki yerini günden günde sağlamlaştırıyor. Bir Harvey Nichols edasında yenilenen Macro’lar durumun en şık örneği. İç değil dış güzelliğin prim yaptığı, paket/ambalaj ne kadar havalıysa içindekinin o kadar lezzetli göründüğü bir diyar burası.
Marni’nin, Tom Ford’un son moda havalı tasarımları yok ama bir tişört fiyatına Jamie Oliver’in makarna sosları var, örneğin. Havalı market alışverişindeki en mühim gelişme, kuşkusuz Dean and Deluca’nın Kanyon’da şube açarak, memleket sınırlarına adım atması.
Dean and Deluca bir süpermarket değil. Sırf lüks işi bakkal ya da salt şarküteri gibi tanımlanacak bir oluşum hiç değil. Dileyen taze paketlenmiş meyvelerden, sandviçlerden, suşilerden alıp ayaküstü bir şeyler atıştırıyor; dileyen süpermarket kısmını bir müze tadında geziyor. Zarif tasarımlarla, titiz sunumlarla dolu söz konusu bölüm, gırtlağına düşkün, kalbine giden yolu direkt mideden geçen insan için bir tür fetiş objelerle dolu.
Raflarını süsleyen ekmekleri, reçelleri, makaronları, ithal meyveleri ve sebzeleri, ‘çok şık/çok pahalı’ parantezine almak mümkün. “Reçelin şıkı, ekmeğin pahalısı olur mu?” demeyin, oluyor. Mevzu bahis olan babaannenizin evinde pişirdiği çilek reçeli değil, Fransa’nın filanca dağlarında tek tek toplanmış, falanca tasarımcının ‘akıllı’ konserve tenekesiyle paketlenmiş reçeli.
Memlekette market insanının pek sevdiği “Üç parça, iki torba yemeklik bir şeyler aldım, 200 lira verdim çıktım” kalıbındaki fahiş fiyata alamet rakamlarsa, Dean and Deluca sayesinde üçe, beşe katlanacak.
TÜRKiYE’DEN MUHTEMEL SENARYOLAR
Dean and Deluca’nın Türkiye’deki algısına dair akıl yürütmek, tahminlede bulunmak pek zor değil. Şu sahneler şimdiden çakmaya başlıyor zihinde: Abercrombie oğlanları ellerine hazır sandviçlerden birini kaptığı gibi dükkanın sinema çıkışına bakan kısmına konumlanmış Facebook’tan yeni eklediği kızı görmeyi (ve tabii kıza görülmeyi) bekliyor.
Kanyon babaları, evden gelen acil telefonla, telaş içinde evin eksik şarabını, makarnasını tamamlama derdinde. Asıl hedef kitle, yakın muhitin mutlu ve umutlu ev kadınlarıyla bekar, kariyer insanı alımlı kızlar mutfakta biblo niyetine muhafaza edeceği çeşit çeşit sosları, baharatları uzun uzun seçiyor, tek tek satın alıyor.
Sırf kapağı çok havalı, fotoğrafarı çok şık diye alınan fakat bir kez olsun asıl görevini yerine getirmeyen yemek kitaplarıyla aynı kaderi paylaşacak konserveler, gurme soslar. Kanıt niyetine, bakınız son yıllardaki yeme-içme kitaplarının artan satış grafiği ve evde yemek pişirme alışkanlığı arasındaki ters orantıya.
Süslü bakkal...
Dean and Deluca’nın gelişi markanın tadına yurt dışından aşina olduğu lokal değil global tatta iyi peynire, iyi sosa, iyi makarnaya hasret olanlar için heyecan verici, tahrik edici bir gelişme. Beyaz Türk fobisi olan kitlenin ‘süslü bakkal’ diye ağız burun bükmeleri yakındır.
Spice Market’ın, Hakkasan’ın posasını çıkarıp memleketine postalamış, Supper’ın, Cipriani’nin imajına takla attırıp yerle yeksan etmiş, global yeme-içme markalarını öğütmeye programlı, tüketmeye aç bir toplum olarak Dean and Deluca’nın, yurt dışındaki konumundan fersah fersah uzak bir algı karşısında şu kalıbı şimdiden yakında, ulaşabileceğimiz bir mesafede tutmakta fayda var: “Sorun sizde değil, bizde.”