Ali Tufan Koç

Ali Tufan Koç

alitufankoc@gmail.com

Tüm Yazıları

Haber, The New York Times’ın pazar ekine ait. 4-8 yaşları arasındaki çocuğu ‘anormal’ davranışlar sergileyen anne-babalar yaşadıkları süreci anlatıyor. Ortak paydaları, çocukların ‘sapkın’ davranışlarını görmemezlikten gelmek yerine onların tercihini kabul etmeleri. Brad Pitt ve Angelina Jolie çiftinin, erkek kılığında dolaşan kızları Shiloh, akımın en popüler çocuğu. Asıl yaygara moda markası J. Crew’in kreatif direktörü Jenna Lyons’ın 4.5 yaşındaki oğlu Beckett’in minik ayak tırnaklarına pembe oje sürerken çektirdiği fotoğraflar J.Crew’in internet sitesinde yayınlanınca kopmuş: “Sen nasıl annesin? Oğlunun psikolojisini bozuyorsun!” diyenlerle çocuğunun radikal seçimini desteklemesinden ötürü ‘kahraman’ ilan edenler olmak üzere medya ikiye bölünmüş durumda. “4 yaşındaki oğlum gay mi?” sorusu artık Batı toplumunun yüzleşmekten korkmadığı bir mevzu. Aksine yanıtını bulup çocuğunun mutluluğu için gayret sarf ediyorlar.

Haberin Devamı

Görmemezlikten gelmek!
Yeni nesil çocuk kitapları bu davranış biçimini destekler nitelikte: ‘My Princess Boy’ (Benim Prenses Oğlum) ve ‘10.000 dresses’ gibi kitapları çocuk kitapları arasında bulmak mümkün. Batı, durumu sorunun üzerine gidip çözmeye çalışırken dünyanın geri kalanında uygulanan çözüm aynı: Görmemezlikten gelmek! Habere göre uzmanlar, ‘destekleyici’ ailelerin davranışlarını onaylıyor. Eşcinselliğn hastalık olarak görüldüğü üçüncü dünya ülkelerindeyse bu aileler çocuklarını zehirleyen, birer katilden başka bir şey değil! Yazıyı okurken birkaç gün önceki rakı sofrasından kalma cümleler kulağımda çınlıyor: “Oğlum Sedat, var ya senin çocuğun bir erkek doğsun, o veledi nasıl da ellerimle büyütürüm! İlk rakısını benim elimden içecek. Okula başlasın, ilk kavgasına ben götüreceğim.” “O veledi Şükrü Saracoğlu’nda büyütmezsem bana da Tolga demesinler.” Sedat’ın oğlunun kaderi belli. Onu mutlu edecek şeyler, yaşayağı çocukluk anıları bir büyük rakı eşliğinde çoktan yazıldı, oynandı. Bekar halimle gazel okumak kolay. Aynı soruyu kendime soruyorum: “Baba olduğumda kızım erkek kılığında dolaşmak; oğlum pembe oje sürmek istese nasıl tepki verirdim?” Cevap net: Türkiye’de henüz böyle bir baba yiğit çıkmadı!

Haberin Devamı

DÖRT YAŞINDAKi OĞLUNUZA BARBIE ALIR MIYDINIZ


BiR SAHNE SANATÇISI OLARAK DJ’LER

DJ’lik müessesesi zor zanaat. Tıpkı bir şarkıcı edasında, sahnedesinz ve setinizi çalmak yetmiyor; sizden ‘performans’ bekliyorlar. Gecenin DJ’i şahane parçalar çalıp milleti çoşturdu diyelim. ‘Kös kös’ öylece durduğu sürece, kimseye yaranamaz, performansı ‘vasat’ bulunur. Karşınızda, ellerinde içki, ‘kopmaya’ programlanmış, azgın bir kalabalık var. Aynı zamanda şarkıcı ya da dansöz filan değilseniz işiniz zor; elinizdeki tek silah kulağınızdaki kulaklık ve önünüzdeki birkaç tuş. Kulaklığı iyice kulağınıza bastırıp önünüzdeki tuşları senkronize bir biçimde ileri geri götürmek başka seçenek yok gibi gözükse de bu işin de bir adabı var. Tüm bu DJ’lik halleri ‘Burn to Dance’in açılış partisinde Nu Teras sahnesinden bir bir geçen ‘konuk DJ’leri izlerken aklıma düşüyor. İlk konuk, Hazal Yılmaz, gayet heyecanlı mesela. Arada uzaklara bakıyor, arada kalabalıktan arkadaşlarına selam gönderiyor. Kulaklık boynunda; kulağına takma ihtiyacı duymuyor. Ardından gelen Oben Budak artık profesyonel olmuş. Hem çalıyor, hem oynuyor. ‘Sahne ışığı’ ne demekse, Oben’de fazlasıyla var. Bora Uzer, elinde mikrofonla, DJ seti başına geçince geceyi ritmi yüksek bir konseri dönüştürüyor. Gecenin son DJ’i Rüzgar Çetin’i ‘yorumsuz’ bırakalım. Pilimiz yetmedi. Bir dahakine... Aynı gece Santral İstanbul’daki Absolut Blank partisini ise yandaki fotoğrafla özetlemek mümkün. Geçen haftaki yazının başlığı ‘Şişede sanat olmak’ işte böyle bir şeymiş.

OKYANUS ÖTESİ POPÜLER TAKILMALAR

Dinleyin: Youn Sun Nah’ın son albümü ‘Same Girl’ü... Sun Nah, Cihangir As Müzik’te plaklar, albümler arasında kaybolmuşken karşıma çıkan gizli keşiflerden. Youn Sun Nah’un dinlendiren ama uyutmayan, derinden sarsan ama can yakmayan sesi Asya’yla Avrupa, popla caz, minimalizmle taşkınlık arasında köprü olmuş altından ne sular akıyor. Norah Jones gibi kendini naza çekmeden, Madeleine Peyroux gibi şarap sarhoşluğu etkisi bırakmadan sesini tamamen serbest bırakıyor söylüyor şarkılarını. Serbest atışlar sırasında arada Björk duvarına çarpıyor (Bakınız: Parça 10- Pancake). Albüm her ne kadar söz konusu iki (hatta üç) müzisyenden kokular taşısa da sesi fıstık hatun, nerede fısıldayıp ne zaman kükremesinin gayet farkında. Müziği çok çok arkalara itmiş, kimi zaman derinden ufak piyano dokunuşları, kimi zaman bir Metallica coverı (Bakınız: Parça 8- Enter Sandman) şeklinde veriyor arkadan.

Haberin Devamı

Okuyun: “A Hedonist’s Guide to Art”... İngiltere’de 2010 sonlarında çıkmış munzır bir kitap. Kitabın editörü Laura Jones kitaba katkıda bulunması için görüştüğü üç sanatçının, iki aylık süreçte, ikisinin genç yaşında göçüp gittiğinin üçüncüsününse kendine müdafadan hapsi boyladığını belirtip “Sanat kesinlikle hedonist bir olgudur” sonucuna varmış. Küratöründen sanatçısına it girl’ünden gazetecisine, koleksiyonerine, kıyısından köşesinden sanat bulaşmış yaratıcı isimlerin elinden çıkma ‘bir hedonizm unusuru olarak sanat’ altyapılı makaleler gayet seksi, eğlenceli ve gerçek.