Bugün, Doors’un ne markalarını sıraladığı listesinde ne de tökezleme itiraflarında Wan-na’nın esamesi okunuyor. Wan-na, Doors’un 19 yıllık karnesinde nereye düşüyor?
Dört patronu, bin 200 çalışanı, 100 milyon liralık cirosu, 19 yılda 17 markası ve 35 restoranı... Anjelique, Kitchenette, Zuma gibi markaların yaratıcısı, Türkiye’nin, belki de tek, kurumsal eğlence şirketi İstanbul Doors Group’un başarı hikayesi, CNBC-e Business’ın son sayısında iri rakamlar üzerinden akıcı bir kurguyla anlatılıyor.
Yeni açılacak mekanlara dair bilgi de var (bir balıkçı, The Marmara’nın en üst katında Türk lokantası ve İstinye Park’ta Beymen’in içinde kafe-bar), kaç kez tökezlediklerine dair itiraf da... ‘Tökezleme’ hesabında sağlaması tutmayan bir matematik var: Doors patronlarına göre İstinye Park Hillside City Club’ın ve Mersin’de açılan (ardından kapanan) iki Kitchenette dışında yanlış alınmış karar yok. Soralım o zaman: Wan-na, Doors’un 19 yıllık karnesinde nereye düşüyor? Hatırlayalım; Wan-na üç yıl öncesine kadar bugünkü 11:11 kulübünün yerinde, Tepebaşı’nda cumaların en çok iş yapan kulübüydü. Kanyon’da Hakkasan’da boşalan yere taşınmasıyla Wan-na markası günden güne unutuldu gitti.
Bugün, Doors’un ne markalarını sıraladığı listesinde ne de tökezleme itiraflarında Wan-na’nın esamesi okunuyor. Trajik olan, Wan-na’nın başarısızlığı örtbas edilmeye çalışılırken, zamanında dünya standartlarında bir kulübe imza atmalarını da popüler kültür tarihinden kendi elleriyle silme çabaları.
YUMRUĞU YİYE YİYE GERÇEĞE AYMAK
Bir tiyatro oyunu düşünün. Gala gecesi, bir yönetmen, boksör antrenörü ve dans eğitmeni tek yürek, tek göz olmuş; 1.5 yıllık emekten çıkan sonucu izliyor heyecanla. Dot, yeni oyunu ‘Beautiful Burnout / Supernova’ işte böyle ‘karışık’ bir emeğin sonucu. Tiyatro, dans ve boks disiplinini akıllıca harmanlayarak oyun formatını yeniden tanımlıyor. Hikaye vurmayabilir, karakter içine çekmeyebilir, diyaloglar can yakmayabilir.
Tamamen subjektif. Fakat, öyle sahneler var ki siz de oyuncularla beraber tere boğuluyor, enerjiyle yoğruluyorsunuz. Oyunun başında üç dakikalık bir ip atlama sahnesi var, mesela. Antrenör Veysel, ilk duyduğunda itiraz etmiş sahneye: “Her oyuncunun bir yandan farklı bir stille maksimum hızda ip atlayıp, diğer yandan repliğini söyleyip rol yaptığı bir sahne mümkün değil” Dot oyuncuları, yönetmenleri Murat Daltaban dahil, birçok kişinin “Yapamazsınız” dediği sahneleri inatla yapmış. Oyunculardan Pınar Töre, ayrı bir parantez, paragraf, hatta koca bir yazıyı hak ediyor. Hani rolü için nasıl kilo aldığını/verdiğini, ne dersleri aldığını ballandıra böreklendire anlatan oyuncular var ya... Töre’nin performansını an be an hafızalarına mıhlamalı. Mesele saç kazıtması, 12 kilo vermesi, ders alması filan değil. Seyircinin gözü önünde ruh değiştirebilen kaç oyuncu kaldı memlekette?
‘KOPİZM’E ALTERNATİF DİNLER
Okumuşsunuzdur mutlaka. İsveç’te dosyalama paylaşımı ve kopyalama din olarak kabul edildi. ‘Kopizm’ dini İsveç devleti tarafından kabul edildi. Kütüğünde dini bölümünü ‘kopizm’ olarak değiştiren İsveç vatandaşlarının sayısı 3 bin civarında. Sembolleri pek sürpriz değil: CntrlC ve CntrlV. İsveç’te din olarak tanınmak, yeni düzenlemeler sonrası neredeyse şirket tescil ettirmek kadar kolaylaşmış vaziyette. Gelin, biraz hayallere dalalım. İsveç’te yaşıyor olsak, din olarak sayılması için gönderilmiş başvuru dosyalarını inceleyelim: Acunizm (Bir gün her ‘ünsüz’ ya da ‘ününü kaybetmiş ünlü’ Acunizm’i tadacaktır), Panpişizm (Yaradanın Hilal Cebeci olduğu bir hayat, oh ne rahat), Sortaçizm (Bakkal hesabı veresiye usülü ekonomi, hacı/hoca niyetine binlerce dansöz...) Var mı artıran?