Harvey Nichols’ın orijinal yılbaşı reklamı, yılbaşının eğlenceli kısmına dair yapılmış bir güzelleme: Shame of Walk...
Sabah gözünüzü açmaya çalışıyorsunuz. Yok, açılacak gibi değil. Kafa davul, mide berbat. Nerede uyandığınız meçhul. Burası neresi? Şu yara neyin nesi, o ses kimin sesi? Dün gecenin belleği yanmış, elde birkaç alakasız kare. Zar zor dışarı adım atıyorsunuz. Sokak brunch insanlarıyla dolu. Uzun uzun kahvaltısını yapan, ağır ağır gazetesini okuyan, zinde pazar insanları. Karnı tok, sırtı pek, gevşemiş suratla pazarın tadını çıkaran insan modelinin yanından siz gözler burna yapışmış, saçlar uydu gibi kafada, üstte dün gecenin mönüsü bir vaziyette yürüyorsunuz. Sanıyorsunuz ki herkesin gözü sizde.
İşte ertesi sabah, tüm o ‘insanlıktan çıkmış’ halinizle pırıl pırıl gündüz insanlarının yanından yürüyüp gitme halinin Batı dilinde komik bir tabiri var: Shame of Walk (Utanç yürüyüşü). Bu yürüyüşlerin en meşhur ve kalabalık halinde yapılanı, malum 1 Ocak’ta olanı. Bir yılbaşı sabahı, sırtımda kırmızı şarap çukuruna düşmüş ceket, ayağımda başkasının ayakkabısı ve elimde düğmeleri kopmuş bir gömlekle Hisar’da kahvaltı kalabalığı arasından yürüdüğümü, kahvaltı sırası beklediğimi bilirim. Harvey Nichols’ın ‘Shame of Walk’ temalı reklamını izleyince bir kez daha hatırladım. İçinde ‘utanç’ kelimesi olmasına rağmen, aslında yılbaşına dair en büyük eğlencelerden biridir o yürüyüş. Hem yürüyen hem de yürüyeni izleyen için. 1 Ocak’taki kortejde ön saflardan yerim hazır. Sizi de beklerim.
Youtube notu: Reklamı Youtube izlemek için, ‘Harvey Nichols Shame of Walk’ diye aramanız yeterli.
Sahtesi de var
‘Shame of Walk’ erkek dünyasında, kimine göre bir itibar göstergesi, hava civa atma durumu. Şöyle ki: Erkeğe göre hafta sonu sabah, jilet takımla dışarı kahvaltıya gitmek etrafa ‘Çapkınım, hovardayım, 24 saattir ayaktayım’ mesajını veriyor. Sırf daha playboy gözükmek adına, kahvaltıya evden gelmesine rağmen önceki geceki üstü başıyla gelen
erkek bilirim. Shame of Walk denilen şey, öyle gün ağardığında etrafta geceden kalma kıyafetle dolaşmaktan ibaret değil. Şişmiş iki göz, kaymış bir ağız ve ağır içki kokusu şart. Taklitlerinden sakının.
DUYDUNUZ MU?: iTALYA’DAN ODUN FIRINI
Restoranların/barların en ballandıra böreklendire sundukları şey, malum, kullandıkları malzemeyi nasıl da taaa İtalya’lardan, Fransa’lardan getirmeleri(ydi). Şimdi, devir değişti, dünya küçüldü, müşteri şımardı. Restoranlar, başka başka numaralar peşinde. Nişantaşı’nda açılan Pipa, mesela. Mönüsünde odun fırını anlatılıyor: “Tüm malzemeler Napoli’den getirildi: Fırının tabanı için kalın levhalar, tuğlalar, özel erimez çimento Vezüv kumu, aletler ve daha fazlası... O kadar ki, restoranın önünde yük boşaltırken, kamyon neredeyse devriliyordu.” Pizzasının hamurunu, malzemelerini İtalya’dan getireni çok duyduk. Fırını yapmak için tüm malzemeri İtalya’dan getireni, hikayesini de mönüsüne taşıyanını duymuş/görmüş müydünüz?