Yılın ilk gününde, yeni yılda yapamayacağınız kararlar alıp boşuna kendinizi sıkıntıya sokmayın. Asıl ihtiyacınız olan almanız değil, almamanız gereken kararlar listesi. Buyrun...
Yılın ilk günü. Sabah kalktınız. Başınız davul, mideniz perişan. Önce mükellef bir kahvaltı, ardından yeni gün, yeni yıl şerefine temiz bir sayfa, yeni bir başlangıç. Kağıt, kalem çıksın. Yıl boyunca ara ara aldığınız, aldığınız gibi de bıraktığınız, kararları temize çekeceksiniz.
Nacizane önerim şudur: Bu yıl alacağınız tek karar, karar almamak olsun. Kağıda, peçeteye, word dosyasına vs. yazacağınız her yeni yıl kararı, yıl boyunca peşinizi bırakmayacak. Daha hafif, relaks, akışına göre seyreden bir yaşam için almamanız gereken yılbaşı kararları geliyor...
Daha fazla spor: Haftada spor yaptığınız ortalama gün sayısı belli. Arada dalgalanıp da durulmalar olmuştur, olabilir. Ha bir gün eksik, ha iki gün fazla... Sonuç şu ana kadar pek değişti mi? Muhtemelen, hayır. O zaman yarın sabahtan spor salonu yollarına düşüp kayıt olmaya ya da yenilemeye kalkışmayın. Akışına bırakmak, spor dalları arasında en faydalısı.
Daha az Acun programı: Acun izlemenin memlekette tuhaf bir etkisi var. Takılıp kalıyorsun. Bir yandan ekranda olup biteni ‘ne-ka-darrr- da’ ucuz bulurken, diğer yandan elinde telefon, ağzından salyalar akıta akıta yarışma hakkında tweet’ler şakıyorsun. Bu tuhaf çelişkiye son. Aç Acun’u, koy çekirdeği önüne, al telefonu eline; gocunmadan eğlencelik bir şeyler seyretmenin tadını çıkar.
İçkiyi/sigarayı bırakmak: Kökten bırakmak için kıvranacağınıza, iradenizi kontrol altına alıp tek tük, keyfe keder tüketmeye bakın.
TwItter/Facebook hesabını kapatmak: Her gün biraz daha vakit harcamaktan bıkıtınız, usandınız. Yediğinizi içtiğinizi takipçilerinizle paylaşmadan o lokma boğazınızdan geçmiyor. Bağımlılık o derece. Bu işe bir son demeli. Kökten kapatmak yerine azaltmayı deneyin. Bir bakmışsınız, yemek masasında tweet atmak yerine, karşınızda oturanla sohbete başlamışsınız. Gayet mümkün.
Daha az Burcu Esmersoy/Tülin Şahin: Konumuz, rahatsızlık verecek derecede kusursuz ünlüler ve onların ‘fazla’ halleri. Anketlerde, röportajlarda karşılarına çıkan “En sevmediğiniz özelliğiniz?” sorusuna “Fazla mükemmelliyetçi olmam” gibi şişkin şişkin cevap veren her insan, bu kategoriye dahil olabilir. Evet, bir yanda Tülin Şahin var: Süper model, süper güzel, süper ben, süper eş, süper reklam yüzü... Ve diğer yanda Burcu Esmersoy: 2011 aynı anda üç ayrı markanın reklam yüzü; üzerine bir dizi, bir talk show, bir sunuculuk şeklinde bir koltuğa bir düzine karpuz sığdırma girişiminde bulunmuştu. İkisine de bayılıyoruz, ayılıyoruz. İtiraz yok. Biraz hırs, biraz ‘mükemmelliyetçilik’ takıntısı bu isimlerde doz aşımına uğramamımza vesile oldu. Son derece başarılı ve her yerdeler. Kaçış yok.
ABARTMIYOR MUYUZ?
Mesut Özil’in İstanbul ziyareti: Uzaktan uzaktan ne de güzel kendimize pay çıkarıyorduk Mesut’un attığı gollerle. ‘Avrupa’daki gururumuzun’ üç günlük memleket ziyaretinden üç haftalık magazin malzemesi çıktı; Özil hakkında çıkmış haber eksiğini bir çırpıda kapatmış olduk. Başbakan’a ‘geçmiş olsun’ ziyareti, Hadise’yle ‘sıcak yakınlaşması’, Ece Erken’i nazikçe reddetmesi, İstinye Park’ta ‘görüntülenmesi’, gece kulübünden çıkış pozu... Gol üstüne gol, ofsayt üstüne ofsayt.
‘En iyileri’ listeleme mevzusu: 2011’in demlerini yılın en iyilerini sayıklayarak geçtik. Her yazan çizen, gezen tozan insandan bir ‘en iyi’ listesi çıktı. Ben dahil. Hâlâ 2011’in en iyi filmini, çiçeğini, böceğini merak eden kaldı mı? Şayet yoksa, izninizle, ‘2011’in en iyileri’ başlıklı yazı ve sohbetlere ‘A.T.K.’ sansürü koyuyorum. İkinci bir emre kadar.
2012 kehanetleri: Kehanetlere inanmayın, kehanetsiz de kalmayın.